47. Bölüm "Vaveyla"

1.2K 103 182
                                    


47. Bölüm "Vaveyla"

§

Üzerimde ki tişörtü çıkartarak onun yerine beyaz tülden kısa bir elbise giyindim. Tül elbisenin diz kapaklarımdan bir karış kadar kısa olan eteğini giyindiğim beyaz pantolonun içerisine koyarak saçlarımı dağınık olmasını pek önemsemeden bir topuz yaptım. Karman çorman ettiğim giysi dolaplarından bulamadığım ayakkabılar ile kaş çattım. Üzerinde ki M harfi parlayan madalyonu çıplak boynuma iliştirerek yavaş adımlarla Alparslan'a ait ayakkabılara takılan gözlerimle çıktım odadan.

Bence, pantolon bile bulmam mucizeydi.

Sessiz adımlarım odanın çıkış kapısına yönelirken aynaya bile bakmamıştım. Artık bilmiyordum çünkü, neye benzemem gerektiğini unutmuştum. Bu yüzden aynada gördüğüm kızı kıyaslayacak bir resmim yoktu. Odadan çıkarak yönümü merdivenlere döndüğümde merdiven başında trabzanlara yaslanan Hazar usulca doğruldu. "Bluzu nerden buldun?" derken tül elbisenin çift taraflı v yakasından görünen tenimde oyalamadan inceledi. "Melek gibi olmuşsun." Gülümsediğinse gülümdedim.

Ona yanlış bir şey söylemek, onu incitmek istemiyordum.  Alparslan Hazar ile olan iletişimimize pek sıcak bakmasa da sanırım izin veriyordu. Ondan izin alıyordum. Duraksadım. Ondan izin alıyordum? "Aslına bakarsan seninle birşey konuşmam lazım." diyen Hazar ince saten bir kuşak bağladığım sol elimi tutarak yavaşça çevirdi ve satenin üzerinden sanki yanık izi değilde gerçekten yanmış bir yara varmış gibi üfledi. "Çok özür dilerim, biliyorum affı yok ama affet." Başını kaldırarak gözlerime baktığında ona kızmadığımı, kızamadığımı fark ettim.

Birincisi; ben tam anlamıyla delirmenin eşiğindeyken yardımıma koşan ve elimi bırakmayan oydu, sadece o. Beni Alparslan'a verdiği gerçeği ona duyduğu minnet borcu ile kıyaslanırken Alparslan'ı sevdiğini görebiliyordum.

İkincisi; bunu kendi iradesiyle yapmamıştı.

Hazar'ın parmakları arasından çektiğim elim ile düşüncelerim bir çığ gibi düştü. Acaba asıl hasta olan Alparslan olsaydı nasıl olurdu diye düşündüm bir an. Bütün bunlar gerçekten yaşanır mıydı, ya da canımızı yakacak olan onca sözü sarf eder miydim? Kolayca affeder, onu iyleştirmek için kalır mıydım yoksa çekip gidebilir miydim?

Tam anlamıyla, hiçbir fikrim yoktu.

"Beni suçla, onu değil." dedi yumuşacık sesi zihnimin hırçın dalgalarına ilişirken. "Herşeyi kontrolü altında tutmaya çalışıyor, ama bu onu çok yıpratıyor. Mihrimah, sana yaptığı şeyi unut diyemem ama bunun için onu suçlama, seni ve Helin'i Çınar Dağdevren'e veren bendim." İrkildim, bunu fark etiğinde bir adım geriledi. "Özür dilerim." dedi bana bir an dejavu yaşatacak kadar pişman bir sesle. "Çok özür dilerim." 

"Anla artık zorla güzellik olmuyor!" Zihnim beni başka bir anın tam ortasına bırakırken göz yaşlarımı ve yere basan dizlerimi hissettim. "Özür dilerim." dedi Alparslan. Onu suçlayışımı hissettiğimde yüzüne söylediğim bütün kelimeleri sanki yer değiştirmişiz gibi bana söyledi zihnim. Kalbim canını yaktığım için pişmanlıkla yandı, mantığım ise zihnimde yankılanan sesim aksine kulağıma fısıldadı. Eğer o olmasaydı bunların hiçbiri başıma gelmeyecekti. 

Dönüp dolaşıp aynı yere gelmek, veya artık ileriye bir adım atmak... Alparslan'ı yıkıp paramparça etmek ve ya bana fısıldayan o iki sesten birini susturmak benim elimdeydi. 

"Başta sendin, sadece sendin. Mihrimah'tın. Korkuyordun, başa çıkamıyordun kontrolünü yitirmek üzereydin." Mavi gözleri onu ilk defa o yolda gördüğüm gibi akıyordu bana. "Sana verdiğim ilaç ilk seferlerde sadece uyuman ve zihnini sakinleştirmesi içindi. Diazem, anksiyete, uyuyamama, nöbetler gibi durumlarda kullanılan bir sakinleştirici. Bir veya durumuna göre iki seferlik kullanım olacaktı, öyle olmalıydı. Ama sonrasında, Helin'le seni gördüğümde sanki zihnim bulandı." Başını hayır der gibi öne eğdi. "Yapmamalıydım, kontolü kayıp ettiğimi hissettiğimde durmalıydım. Yapamadım." Derin bir nefes aldı. "Özür dilerim Mihrimah. Elimden sadece bu gelir, özür dilerim."

EFGANजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें