HEZEYAN/ 1. Bölüm "Sevgili Mihrimah"

1.8K 138 105
                                    


1. Bölüm "Sevgili Mihrimah"

§

Sevgili Mihrimah; Hayat bilinmezliklerden örülmüş bir hırka ve onu üzerine giyen insan ise bilinmezliklerle yaratılmış bir girdaptır.


4 Yıl Sonra - Trabzon/ Sürmene 

Güneş doğmuştu.

Güneş batmıştı.

Nefes almıştım, nefes vermiştim.

Kalbim bir atmış, bir durmuştu.

Yaşamış sayılıyordum, evet bunlar yaşamış sayılmam için gerekli kriterlerdi. Peki, yaşamak gerçekten de bunlardan ibaret miydi? Yaşayayım diye beni hiçe sayıp ölüme giden adam, beni de öldürmemiş miydi? Bedenim sağ diye ruhum da mı sağ sayılıyordu? Her gün çektiğim o acı, biraz daha öldürmüyor muydu beni neticesinde?

Ben zaten kimsesiz olduğumu sanırken beni gerçekten kimsesiz bırkıp gitmesi de canıma bir kast sayılmaz mıydı?

Sesi odayı dolduran telefonla yüzüm istemsizce bundan ne denli nefret ettiğimi belirtir bir ifadeye bürünürken bunu görmediği için mutluydum. Şayet ondan başka kimse de fazlasıyla umrumda değildi. Düzenlediğim yatak örtüsünün kırışıklarını elimle hallederek yatağımın yanında duran telefonumu aldım ve yazan isme baktığımda sıkıntıyla soluyarak derin bir nefes aldım. Dimdik durdum, boğazımı temizledim, derin bir nefes aldım.

Derin bir nefes daha aldım.

Yetinemedim, bir daha aldım.

Her soluğumda boğazıma kadar bedenimi saran o suyun beni boğduğunu hissederek bir soluk daha aldım. Ciğerlerime dolan tuzlu su nefesimi kesip genzimi yakarken boğulduğumu hissederken biraz daha çıprındım. 

Çıprındıkça battım.

Bir soluk daha aldım ama asla soluklanamadım.

Israrla çalan ve ben açana kadar da ısrarla çalmaya devam edecek olan telefonu açarak odaya son bir bakış attığımda gayet düzenli olduğuna karar kıldım. Yalancı bir düzendi bu. Zihnimin içi o kadar dağınıktı ki, o kadar karmakarışıktı ki herşey heryerdeydi.

Bakışlarım güneş ışınlarıyla taze havanın sızdığı balkon kapılarının önünde salınan tül perdeleri buldu. Sanki karanlığın içinde ki o cılız ışık dört yıl boyunca akıttığım her damla göz yaşında daha da sönmüştü.

"Günaydın kuzum." diyen ablamın yumuşacık sesiyle içim istemsizce burkuldu. "Günaydın." dediğimde kuruması için balkona bıraktığım tuvale biraz daha zaman tanıyarak odadan çıktım. 

Boyaların kurumak ve iyileşmek için zamanı vardı ama yaralar, yaralar sarılmadığı sürece zamanla asla iyleşmiyordu... 

"Hayırıdır sesin neden öyle geliyor senin?" dediğinde kalbim bu soruyu bekliyormuş gibi çarparken zihnim ona geçirdiği zincirleri sıktı.

Kalbimin canı acıdı, ama ben hissetmedim.

Uyuşmuştum.

Uyuşmuş olan her zerrem bile acıyordu oysa.

Sıkıntılı bir soluk girdi ciğerlerime. "Yeni uyandım abla." dedim dudaklarımı yaralamayı umursamadan ısırırken. Yalan! Yalandı çünkü bir gram bile uyumamıştım. Hikayenin başında varlığı uykuyu haram eden adamın şimdi yokluğu çalıyordu uykularımı. Ama alışmıştım artık, sadece uykusuzluğa.

EFGANDonde viven las historias. Descúbrelo ahora