39. Bölüm "Lebensmüde"

1.1K 103 58
                                    

Lebensmüde : Hayattan yorulmak, yaşamaktan kaçınmak.

39. Bölüm "Lebensmüde"

§

İki Hafta Sonra / İstanbul

Hayatımın her anından kesitler kayıyordu gözlerim önünden, ve bu kesitlerde asla yer almayan bir adamın sesi yankılanıyordu kulaklarımda. Kocaman bir renk karmaşası şeklinde akıp giden sahneler ve boğuk kelimelere hayat veren o tok ses. 

Lacivert.

Ruhumda ki yara izlerinin rengi lacivertti. Gözleriyle ruhumda açtığı onca yaranın iki ortak noktası varsa, biri açan adam diğeri ise yara izlerinin rengiydi. Ablamın anlattığına göre yaralar sadece izi kaldığında acımayı bırakırdı, işte bu yüzden yara izleri kaldırdı yaraların ardından. Yaralar tekrar acımasın diye. Yani en azından bu sekiz yaşında bir çocuğa söylenebilecek en masumane yalandı.

Yaraların izi kalır ama acımazdı. Benim yara izlerim yaralarımdan daha çok acıyordu. Sonra, yaraları açan adam parmaklarını örttü yaranın üzerine. En büyük yıkımı zihnimde yarattı sanıyordum ben oysa ama yanılıyormuşum, kalbimdeymiş. Sesi kalbime örtüldüğünde yara daha da acır sandım, buna inanmak istedim.

Ona karşı duyduğum nefrete acım güç versin istedim ama ne dokunduğu yer acıdı, ne de sızladı. Sadece soğuk bir his kaldı geriye, sanki düşen bir çocuğun kanayan dizine üflenmesi gibiydi. Sonra ruhumda ki o izin silindiğini fark ettim.

Canımı yaktığına dair ne kadar iz varsa ruhumda, onları yavaş yavaş siliyordu.

Benden ona karşı olan nefretimi çalıyordu.

Öyle ağır yaralarım vardı ki altından kalkamadığım, onları kapatması bana en büyük ceza olurdu. Öyle büyük yaralar açmıştı ki bende bu yaraların kapanması benim kendime olan yenilgim olacaktı çünkü ona karşı olan nefretimi kayıp edecektim. 

"Anye!" Dizime dokunan el ile irkilerek daldığım yerden başımı çevirdiğimde Helin verdiğim tepkiye şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. "Dodu?" Minik dudakları aralık kalırken mavi gözleri büyümüş, meraklı ve şaşkınca bana bakıyordu. Bakışlarım elinde ki yumuşak topa düştüğünde ne yapmam gerekirken ne yaptığımın farkına vardım ve bana hala merakla bakan miniğe gülümsedim.

Gülümsemem onunda gülmesine vesile olurken yatakta oturduğu yerde hevesle kıpırdandı. Kucağında duran toplarla onamaya devam ederken gülüyor, kendi kendine konuşuyor ve bana inanılmaz güzel bir görüntü sunuyordu. "Anye!" dediğinde bakışları onay beklercesine bana döndü. "Söyle miniğim." dediğimde dudakları düz bir çizgi halini aldı ve bana hala beklentiyle baktığını gördüm. Dudaklarımda buruk bir tebessüm yer etti ve sağ elim üzerimde ki ince kumşatan sıyrılarak minik başını okşadı. "Söyle anneciğim." Ruhumu ve kalbimi titreten bu sözcük Helin'i gülümseterek bana sıcacık bakmasına neden oldu. 

"Bu nana." derken mavi bir topu bağdaş kurduğum bacaklarım arasına bıraktı. "Bu men." Pembe bir topu kendine alarak bana gülümsediğinde Aybars'ın bana yapmamı göserdiği gibi ama iki eliyle topu sıkmaya başladı. "Ayne!" dedi benim hareketsiz bir şekilde onu izlediğimi görünce. "yaaab." Son kelimeyi uzatarak söylemesi onu daha da şirin bir hale sokarken derin bir iç çekerek kucağıma koyduğu topu kavradım.

Sargılı avcuma düşen topun etrafına sarılan parmaklarım ile sol elim tutuşumu kuvvetlendirdiğimde titremeye başladı. Parmaklarımın yarısını da beraberinde saran bandaj elimi görmeme engel olsa da, hissetmeme değildi. 

EFGANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin