18. Ateş ve Su

962 166 107
                                    

Başımı kaldırıp yıldızlara baktım. Yalnızlık çok ağırdı. Yıldızlarda yalnız mı? Benim gibi. Değil. Yıldızlar yalnız değil. Gece onlara eşlik ediyor. Karanlıkta olsa yalnız bırakmıyor onları. Ben? Ben bir yıldızsam gecem nerede? Nerede yalnızlığımdan beni kurtaracak kişi?

Omzuma düşen ağırlıkla başımı kaldırdım. Omuzlarıma bıraktığı monttan kollarımı geçirdim. Kaan yanıma oturup karşıma baktı. Uzun süre konuşmadan karşıya baktı. Sonra bana döndüğünü hissettim. Bana bakıyordu. Güzel gözleri yüzümde geziniyordu. Bense... Bense ona bakmaya cesaret bile edemiyordum. Ben ilk defa bir şeye cesaret edemiyordum. Ona bakmak ızdırap gibiydi. Ben ona bakınca umutsuzluğu görüyorum. Onun geleceğini görüyorum. Neden canım yanıyor ki? Neden umurum da onun geleceği? Neden? Sıkışan kalbim. Ne istiyor benden?

Ben onu kafamdaki tüm sırlardan kurtulmak istediğim bir gecede tanıdım. Kafamdaki tüm sırları yok etti. Ama oraya gelip kendi yerleşti. Ve tek etkilediği yer beynim değildi. İlk gördüğüm andan itibaren kalbime bir şeyler yapıyor. Her şeyi yıkıyor. Kalbimde bir kasırga yarattı, yok ediyor. Neden yapıyor bunu? Neden tüm kurduğum düzeni bozuyor?

Yüzümü yere eğdim. Usulca başımı ona çevirdim. Beni izliyordu hala. Gözlerimi kapatıp açtım. Ve kaybettiğim cesaretim beni bulduğunda yerdeki bakışlarımı gözlerine çıkarttım. Bu gözler farklı değildi aslında. Kahverengi olan gözleri farklı değildi. Farklı olan oydu. O her şeyi ile farklıydı. Onu daha tanıyalı bir hafta olmuştu. Ama yetmişti bana. Hala yerindeydi gözlerindeki duvarlar. Her seferinde çarptığımdan biliyorum. Ve yine o duvarla bakışıyorum.

"Neden geldin? Yalnız kalmak istiyorum." Pürüzlü sesim gecede yankılanmıştı.

"İyi değilsin? Ne oldu?" Alayla güldüm.

"Yüzüme baktığında, iyi olup olmadığımı anlayacak kadar tanıyor musun beni?" Ufak bir gülümseme oluştu dudaklarında.

"Yüzüne değil de, gözlerine bakınca anlıyorum. Sen her şeyi gözlerinde yansıtıyorsun. Mesela  biraz önce yıldızlara bakarken çok şey vardı gözlerinde. Hüzün süzüldü önce, ardından özlem. Ve en çok umutsuzluk vardı. Neden bu kadar umutsuzsun?" Her söylediği ruhuma ulaşıyordu. Tatlı bir esinti gibi dolaşıyordu. Ona karşı tam döndüm.

"Bilmiyorum. Neden bu kadar umutsuz olduğumu bilmiyorum. Çünkü neyi umut etmek istediğimi bilmiyorum. Gördüğüm bir oyuncağı isteyen kız çocuğu gibiyim. Ama ona ulaşamayacağımı biliyorum sanki. Umutsuzluğum buna."

"Eğer elimde olsa, istediğin o oyuncağı sana veririm kız çocuğu. Bu gözlere hüzün yakışmıyor." Burukça gülümsedim. "Şimdi seni neyin kızdırdığını söyleyecek misin sarışın?" Sinirle ayağa kalktım.

"Bana sarışın demeyi kes! Sarışın değilim ben!" Birden ayağa kalkıp kolumdan tuttu. Beni hızla kendine çekti.

"Bana sesini yükseltme!" Tükürür gibi konuşmuştu.

"Bırak kolumu. Benim yanıma değil sarışın olan sevgilinin yanına dön!" Kaşlarını çattı. Kolumu çekip elinden kurtardım. "Madem sarışınları bu kadar seviyorsun sarışının içeride." Yere sertçe basarak içeri girdim. Herkes salonda bana döndü. Onları umursamadan merdivenlere yöneldim. İlk basamağa basmıştım ki kolumdan tutup beni kendine çevirdi. Sert göğsüne çarpmıştım. Sinirle soludum.

"Bunu sana kim söyledi?" Gözlerinden ateş çıkıyordu resmen.

"Hah! Doğru yani!" Kolumu kendime çektim. Çok sıkı tutuyordu.

"Bırak kolumu!"

"Nerissa! Kim dedim?" Onun gözlerine ilk defa bu kadar cesur bakıyordum. Ama yangın vardı gözlerinde. Bakışlarımı ondan çekip Olivia'ya çevirdim. Sırıtarak bizi izliyordu. Kaan bakışlarımı takip ederek Olivia'ya ulaşınca kolumu bıraktı. Bakışları daha da sertleşmişti. Olivia'nın sırıtan yüzü şimdi bembeyazdı. Kaan'dan fazlasıyla korktuğu belliydi.

BEN SENDE KALDIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin