37. Değerlisin Kar Tanesi

614 79 171
                                    

Saray çok güzeldi. Surların ardından gözüken büyük kuleler vardı. Türkiye'deki cami minareleri gibi değildi bu. Bir çok kule ayaksız köprüler ile birbirine bağlıydı. Oldukça karmaşık olan köprülerin ardından uzanan büyük avlular vardı. Büyük ve ihtişamlı kapıların ardında yüzyılların sakladığı bir geçmiş vardı. Bu sarayın yapımı oldukça eskiye dayanıyordu ki yerin altında bile bir bölümünün olduğunu düşünüyordum. Resimlerinden oldukça farklı ve daha ihtişamlıydı. İşlemelerle döşenmiş duvarlar yıkılmaz bir bariyerdi. Duvarın ortasında büyük bir kapı vardı. Duvarlar gibi işlemeliydi. Arkasında farklı bir dünya taşıyan kapıya ışıldayan gözlerle bakıyordum.

Bu yerde ilk defa beğendiğim bir şeydi bu. Bana kendi gezegenimi  hatırlatmıştı. Bende buna benzer bir sarayda yaşıyordum.

Kapıyı açmamız imkansızdı. Surları tırmanarak geçmemiz ise daha büyük bir imkansızlıktı. Ne yapacağımızı bilmediğimden Alex'e döndüm. Onun bir yol bulacağından emindim.

Ne düşündüğünü bilmiyordum ama bu sessizliği ürkütücüydü. Kapının ardında onu bir kan cenneti bekliyordu sanki.

Bu kapının ardında farklı şeyler vardı ve kurt kanın kokusunu almıştı.

**************

Önümüzdeki surların ardında bizi neyin beklediğini bilmiyorduk. Alex kendinden emin bir şekilde surlara doğru ilerlediğinde  onu takip ettik. Saray büyük dağların arasına terk edilmeye bırakılmış gibi yapayalnızdı. Surların önünde durup çantadaki sağlam olan halatları çıkarttılar. Alex halatın ucuna çengeli taktığında diğerleri de aynı işlemi yaptı. Bu malzemelerin özel olarak yapıldığından emindim. Benim çantamda da bunlara benzer şeyler vardı ama buraya tırmanmak için kullanabileceğim bir şey yoktu. Alex işini bitirip bana döndü. 

"Senin yanında yok mu?" Olumsuz anlamında başımı salladım. Sinirle homurdandı. Bilerek unutmuş değildim sonuçta. Kızmasını gerektiren bir durup yoktu. Halat varsa bile Oktay'In çantasında vardı. 

"Birlikte tırmanacağız." Gözlerimi dehşetle araladım. İkimizi o halat taşımazdı.

"Hayır. Sen tırman önce. Ben senden sonra tırmanırım." Sabır diler gibi gözlerini kapatıp kafasını arkaya attı. Gözlerini aralayıp sakin kalmaya çalışarak konuştu.

"Nora kızdırma beni. Ben ne diyorsam o." Tam dudaklarımı açıp cevap verecektim ki bana arkasını döndü. Resmen kelimeleri ağzıma tıkmıştı. Sinirle ayağımı yere vurup diğerlerine döndüm. Gülümseyerek bizi izliyorlardı. Onlara da kızgın bir bakış atıp Alex'in yanına geçtim. İpin ucunu beline bağlayıp çengel kısmını surların üzerine doğru fırlattı. Dikkatle salladığı ipin ucu taşların arasına sıkışınca sağlamlığını kontrol etti. Ellerinde parmakları yarım olan siyah deri eldivenler vardı. Bana dönüp yanına çekti. Beline bağladığı iple benim belimi de bağladı. Gözlerini kaldırıp gözlerim ile buluşturduğunda korkusuzca bir güven yayıyordu. Kararan gözleri cesaretin simgesiydi. Onun  gibi gözlerimde cesaret vardı ve o bundan oldukça memnun gözüküyordu. Gözlerimizdeki hırs bizi ele geçirmişti. Kolunu belime sarıp beni kendine çekti. "Sakin ol kaplan." Dudaklarımda soğuk bir gülümseme oluştu. Beni bıraktığında surların önüne geçip gördüğüm ilk boşluğa adımımı attım. Alex de hemen yanımdaydı. Boşluk bulmak oldukça zordu.  

Yukarıya çıkmayı başardığımızda inmek daha kolay oldu. Hızla inip kendimizi sarayın bahçesine bıraktık. Saray şimdi tüm ihtişamı ile karşımızdaydı. İpleri belimizden çözüp küçük ve temkinli adımlar ile sarayın girişine yürüdük. Ürkütücü ve tehlikeli olan sessizlik hakimdi. İşittiğim ufak çatırtı sesi ile aniden yerimde durdum. Alex de benimle durdu. "Ne oldu Nora?"

BEN SENDE KALDIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin