34. Kurtlar

593 85 212
                                    

Dışarıdan gelen gürültüyle birbirinin gözlerine ateş saçan gözlerimiz hızla gürültünün geldiği yöne döndü. Kolumu çekip elinden kurtardığımda koşarak cama gittim. Gözlerim şaşkınlıkla açılırken Alex yanımda bir küfür savurdu. Evin etrafı çevrilmişti ve ne tür olduklarını bile bilmediğim kocaman hayvanlar vardı. Endişeyle gözlerimi Alex'e çevirdiğimde o da bana döndü. "Ne yapacağız?" Bu soruyu ona ben sormuştum çünkü buradan nasıl çıkacağımızı bilmiyordum. Benim evimde evrenin en güçlü adamı Alex Dark ile kapana kısılmıştım ve o yaralıydı.

☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆▪▪
Dünyaya ilk geldiğimde çocuktum. Aradan bir yıl geçmiş olmasına rağmen beş yaş -ya da daha falzası- olgunlaşmış hissediyordum. Ilk geldiğimde üzerimdeki hissettiğim öz güven bana tüm hayatım boyunca yetecek kadardı. Ama şimdi deli gibi korkuyordum. Bir yılda korkmanın acizlik olmadığını aynı şekilde ağlamanın da olmadığını ögrenmiştim. Oktay hayatımı yalanlarıyla istila etmişti ama benim için değerliydi. Ona beslediğim sevgi bambaşkaydı. Onu sevmiyorum diyemezdim çünkü kendime yalan söylemiş olurdum ki parmağımdaki yüzükte hala onu sevdiğimin göstergesiydi.

Bir yılın sonunda benden sakladıkları o kehaneti öğrenmiştim. Alex Dark girmişti hayatıma. Nasıl girdiğinin bir önemi yoktu. Bir anda ortaya çıkıp kurmaya çalıştığım düzeni alt üst etmiş, ve o boşluğa kendi yerleşmişti. O boşluktan bir gün çıkıp gideceğini bile bile talan etmişti beni.

Buraya geldiğimde her şey çok farklıydı. Oktay ile birlikte tam olmasada mutluydum. Verdiğim kararlar tüm hayatımı etkilemiyordu belki. Tek derdim babamın beni bırakmasıydı.

Ama şimdi evimin çevresinde kaç tür olduğunu bile bilmediğim kocaman hayvanlar vardı. Çaresizlik ile bir evin çevresine bir de kendimden bile daha çok önemsediğim adamın yüzüne bakıyordum.

"Alex..." Onun için ondan yardım istiyordum. Kendim umrumda değildi. Tek derdim onun kurtulmasıydı. Katran karasına bürünen gözleri beni buldu. Yakıcı bir zehir gibiydi ve panzehiri yoktu. Ve ben panzehiri olmayan o zehirde yaşamak istiyordum. Onu gözlerinde ölüm bile yaşamaktı. Kuruyan dudaklarımı ıslatıp içine kaçmış sesim ile devam ettim. "Yolun sonu."

"Benim için hiçbir yolun sonu yoktur!" O kadar emindi ki kendinden bir an ona inanmak istedim.

"Yaralısın!" Tamamen bana döndü.

"Bir önemi yok!" Gözlerini çektiğinde bakışlarım dudaklarına indi. "Burada kalmana izin veremem." O kadar kısık sesle söylemişti ki konuşup konuşmadığından bile emin değildim. Sanırım yine istediklerimi duyuyordum.

Gözleri yeniden evin çevresinde dolandı. Bir iki saniye sonra bir şeyi dinliyor gibi odaklanmıştı.

"Nora..." Beynimin derinliklerinde fısıldanan sesle gözlerim büyüdü. Konuşan Andrew'di.

"Andrew! Hayır bu sen olamazsın!" Aynı sekilde düşüncelerime konuşmuştum.

"O. Düşüncelerine konuşan kişi Andrew!" Alex'e inanmayan gözlerle baktım.

"Hayır! Bu imkansız! Ne yani sen de mi onu duyuyorsun?" Şaşkın ifademe karşı kibirle gülümsedi. Gözlerim saşkınlıkla açılmış bir adım geriye gittim.

Beynimin derinliklerinde Oktay'a seslendim. Ama bana bir yanıt vermemişti. Onu yerine yeniden Andrew konuştu.

"O seni duyamaz Nora. Onu devre dışı bıraktın."

"Ne? Hayır! Böyle bir şey yapmadım. Bu imkansız!"

Alex sinirleniyordu. Kolumu sıkıca kavradığında dudaklarımdan bir inilti koptu. Ne kadat güçlü olsamda o daha güçlüydü. "Bunu tartışmanın zamanı değil Nora! Şimdi gidiyoruz!" Emir vermesinden nefret ediyordum. Kolumu elinden kurtarıp bir adım uzaklaştım.

BEN SENDE KALDIMWhere stories live. Discover now