47. Sevebilir misin beni?

649 88 218
                                    

Elimi yanımdaki boşluğa attığımda gece boyu sarıldığım bedeni bulamayan ellerim yumruk şeklini aldı. Kaşlarım istemeden çatılırken gözlerimi araladım. Önce yanımdaki boşluğa, sonra da yavaşça yukarı tırmandı gözlerim. Karşımda, tüm asaleti ile ayaktaydı. Bakışları yumruk olan elimdeydi. Onu aradığımı anlamış mıydı? Dudaklarında can bulan ufacık gülümseme saniyeler içinde kayboldu. "Günaydın!" Duygu barındırmayan sesine kaşlarımı çattım. Tüm duygularını aldırmış mıydı?

"Günaydın." Yatakta doğrulduğumda sarı saçlarım dağınık bir şekilde omzuma döküldü. Berbat görünüyor olmalıydım.

"Hazırlan. Bir yere gideceğiz." Düz düz yüzüne bakıp parmaklarımı saçlarımın arasından geçirdim. Bu gün umursamazlık maskem üzerimdeydi. Bana emir vermesini, açıklama yapmasını, karşısında hiç yokmuşum gibi bakmasını umursamıyordum. Hala bana baktığını anladığımda gözlerimi incelediğim beyaz çarşaftan kaldırıp yüzüne diktim. Eliyle pufun üzerini gösterdi. Bir kaç poşet vardı. "Orada kıyafetler var. Seni aşağıda bekliyorum." Ölü gibi yüzüne bakıp odadan çıkmasını bekledim. Aslında bir yere gitmek istemiyor tüm gün bu yatakta uyumak istiyordum. Berbat bir ruh halindeydim. Arkasını dönüp odayı terk ettiğinde kendimi yeniden yastığın üzerine bıraktım.

Kafamda o kadar soru vardı ki nefes alamıyordum. Babam ile yüzleşmem gerekiyordu. Kızıydım çünkü ben onun. Bana bunu nasıl yapardı? Bir baba kızının ölüm emrini verebilir miydi? Dolan gözlerimi kırpıştırıp yaşları geri gönderdim.

Yorgun bedenimi yataktan kaldırıp dolabın kapaklarındaki aynanın önüne geçtim. Cılız vücudum fazlasıyla kötü gözüküyordu. Saçlarım birbirine girmiş, beyaz olan tenim daha da beyazlaşmıştı. Yan taraftaki poşetleri karıştırıp rasgele bir şeyler çıkarttım. Burada çok fazla kıyafet vardı.

Elime gelen düz beyaz elbiseye göz gezdirdim. Kısa yazlık bir elbiseydi. Zaten bugün hava benim ruh halimin tam tersiydi. Elbiseyi giyip belindeki ince kemerini düzlettim. Dağılmış saçlarımı dağınık bir topuz yaptım. Dolgu topuk olan ayakkabıları da hızla giyip yatağın üzerindeki kot ceketi elime aldım.

Onunla uyuduğum odayı terk edip  yanlarına indiğimde Alex salonda tek başına oturuyordu. Topuk sesleriyle uğraştığı telefondan kaldırdığı bakışları beyaz ayakkabılarımdan başlayarak bedenimi süzdü. "Gidelim." Cılız sesim varla yok arasıydı ki duyup duymadığından da emin değildim. Oturduğu yerden kalkıp salona dikeldiğinde siyahlar içindeki bedenini süzdüm. Siyah pantolonu bacaklarını sarmıştı. Siyah olan tişörtü kaslı bedenini ortaya sermişti. Omuzları geniş ve dikti. Ona bakan biri korkusuzluğunu, kendine olan güvenini, umursamazlığını, acımasızlığını  anlardı. Bunda büyük etkisi olan sert çehresiydi. Büyük göz çukurlarının içindeki renk değiştiren irisler büyük bir kanıttı. Gözlerine ulaşan gözlerim gördüğü duvarların varlığıyla sendeledi. Öyle barizdi ki o duvarlar yeniden başa dönmüşüz gibi hissettim. O gözlere baktıkça ağlamak istiyordum. Bedenimi hızla çevirip arkamı döndüm. Benim bakmak için uçurumun kenarında ölümle oynadığım gözleri, bana öyle umursamaz bakınca dayanamıyordum. Gönlüme bakışlarının suladığı çiçekler bir bir soluyordu.

Titreyen bacaklarımı zorla da olsa kımıldatıp yürümeye başladım. Adım seslerinden peşimden geldiğini biliyordum. Evin kapısını aralayıp dışarı attım bedenimi. Hızla evin önündeki arabaya geçip önünde gelmesini bekledim. Elliot ile konuşuyordu.

Önümde birleştirdiğim halsizlikten iyice beyazlaşmış avuçlarıma düştü gözlerim. Yüzüğüm hala parmağımdaydı. Bu yüzük beni attığı denizde boğuyordu. Attığım çığlıklar duyulmuyor, ciğerlerime dolan su nefes almama izin vermiyordu. Oktay'ı istemiyordum yanımda. Babamı affetmeyecektim. Ömrüm boyunca amcama yük olamazdım. Ne yapacaktım? Dünya da yaşamak istemiyordum.

BEN SENDE KALDIMWhere stories live. Discover now