52.BÖLÜM~Konuşma

155 16 94
                                    

"Senin gibi evladım yok bundan sonra. Yazıklar olsun sana. Çık şirketimden!"

Tüm kalpler eşit doğardı, fakat onlara nasıl davranıldığına bağlı olarak yalnızca birkaçı hayatta kalabilirdi.

Güçlü görüntüsü, hiçbir şey onu yıkamazmış gibi bir imajı vardı. Fakat gözlerindeki yıkılmışlığı bir tek ben farkedebilmiştim. Bir insan tarafından sevilmemek belki çok koymazdı insana ama bir baba tarafından sevilmemek, desteklenmemek çok koyuyordu. Bunu defalarca yaşamış bir kalbim vardı. Belki de kalplerimiz bu yüzden birbirine benziyordu.

Bora ağır ağır başını tamam anlamında salladıktan sonra yüzünü kapıya dönerek dışarıya çıkmak için adımlamaya başladı fakat ilk adımında benimle göz göze gelmiş ve ikinci adımını atamamıştı. Hiç kimseyi umursamadı onca kalabalığın arasında yalnızca benim gözlerime kenetledi gözlerini. İnsanlara bağırmak onların burada ne aradıklarını sormak ve daha sonra onları kovmak istiyordum fakat gözlerim bir âmâ gibi mıhlanmıştı gözlerine, kopamıyordum.

Koşturarak geldiğimden dolayı görmediğim Kaan ve Eren yanıma yaklaştıklarında bile koparamadım gözlerimi gözlerinden. Bana asırlar gibi gelen fakat aslında yalnızca bir kaç saniye süren bakışmamızın ardından sıktığı çenesiyle sinirden gerilen dudaklarıyla bir kere bile kırpmadığı gözleriyle bana doğru yürümeye başladı. Herkesin gözü üzerimizdeydi fısıltılar beynimin içini ele geçirirken tam yanımdan geçerken bakışlarını benden kopardı. Ruhum eskiden alışık olduğu yalnızlığı geri tadarken o zamanlar bu kadar canımı yakmayan yalnızlık şimdi niye bu kadar canımı yakıyor diye düşündüm. Üşüdüm...

Fakat ben yanımdan geçip gideceğini düşünürken bileğime dolanan ellerle bedenim o kasvetli yalnızlıktan sıyrılmış bir yaz güneşinin altında ısınırcasına huzur bulmuştu. Bileğimden canımı acıtmayacak fakat gerçektende sıkı bir şekilde tutuyor benide peşinden sürüklüyordu. Ona telefonda söylediklerimden sonra bile beni orada, onca insanın içinde bırakmamış yine çekip çıkarmıştı. Üzerinde siyah bir tişört vardı, anlaşılan o da bugün çalışmaya gelmemişti. Gergin omuzlarına bakarak beni arkasından sürüklemesine izin verdim. Yine asansörü kullanmadan merdivenlerden hızlı bir şekilde inmiş ve şirketten çıkmıştık.

Fakat yine bedenimi ele geçiren soğukluk bileğimden ayrılan eli yüzündendi. Çok sinirliydi burnundan soluyordu. Bakışları tekrar bana döndüğünde artık kendini tutamayacağını anlamıştım fakat bu kadar yüksek sesle bağıracağını asla düşünmüyordum.
"Ne işin var senin burada!? Dün geceden sonra niye geliyorsun ki buraya!?"
"Ben..."
"Olmaz diyen sen değil miydin? Şimdi niye yapıyorsun bunu bana? Seni gördükçe senden uzak kalabileceğimi mi düşünüyorsun sahiden? Madem istemiyorsun, bari bırak senden vazgeçmeye çalışayım." Son sözcükleri fisıltı gibi dudaklarından döküleüğünde kalbimin üstünde bir acı hissettim. 'Vazgeçmeye çalışayım.'
Vazgeçebilir miydi? Peki ya ben neden vazgeçemesin istiyordum. Bu yaptığım çok büyük bencillikti.

Gözlerime baktı, saçlarıma, yüzümün tüm ayrıntılarına...Daha sonra arkasını dönerek benden uzaklaşmaya başladı. Arabasının kapısını açtı. Bindi ve arabayı çalıştırdı. Bir daha bana bakmadan tekerleklerın acıyla inlemesine neden olacak kadar hızlı bir şekilde ayrıldı yanımdan. Omuzlarım düştü, gözlerim yaşardı ve boğazıma bir yumru oturdu. Canı yanıyordu ve ben onun yanında bile olamamıştım.

Omuzuma atılan bir kolla irkilerek yanımdaki bedene döndüm. Eren bir abi edasıyla şefkatle gülümsemiş bana bakıyordu.
"Sakinleşir birazdan. Hadi gel biz seni evine bırakalım."
Hiçbir şey diyemeden başımı ağır bir şekilde tamam anlamında salladım. Yapacak bir şeyim yoktu, beni yanında istemediği açıkça belli oluyordu.

KOKUNUN İZİWhere stories live. Discover now