Özel Bölüm-2

130 7 35
                                    

Açelya & Eren

"Tüm çiçekler;
papatyalar... Laleler, en ufak, en değersiz üç yapraklı yoncalardan, Dünya'nın en değerli çiçeğine kadar... Yüzünün ayrıntılarında saklı sanki..."

Eren'in dizlerine uzanmış gözlerimi kapatmıştım. Sevdiğim adamın... Saçlarımı yavaş yavaş okşarken parmak uçlarından akan sıcaklığın bana yaşama dair en güzel hatıraları bıraktığını hissettim.

"Ben...gülerim. Hep gülerim, sen de gülüyorsun. Fakat bazen o gülüşündeki bir kıvrıma rast geliyorum... O an gözlerindeki acıları nasıl da gizlediğini farkedebiliyorum. Biz sanırım...bu yönden çok benziyoruz birbirimize. Gülüyoruz, sen hep gül zaten...ben senin gülüşünde nefes aldığımı hissediyorum bazen. Sadece...sana seni ne kadar sevdiğimi, içimdeki seni anlatamadığımı, sevgimi göstermekte yetersiz kaldığımı hissediyorum. O zamanlarda işte...böyle gözlerinin önüne düşen bir saç tutamında kendimi asasım geliyor. Benim sana olan hislerim asla bir gülümsemeden, yalnızca eğlenmeden ibaret değil. Böyle sanmandan çok korkuyorum ama n'apayım seni görünce insanın gülesi geliyor kızım. Böyle bir güzelliğin karşısında gülmeyeyim de ne yapayım?"

Dudaklarımın kıvrıldığını hissettim bu cümlelerden sonra. Kızmakla tekrar aşık olmak arasında dolaşsam da bana olan sevgisini sözcüklerle de dile getirmesini seviyordum. Hissediyordum... Böyle düşünmesi çok saçmaydı. Asla benimle sadece takılmak için birlikte olduğunu düşünmemiştim. Onun bir bakışından, bir dokunuşundan anlıyordum. Çoğu zaman çocukluklarından, çoğu zaman ise o koskocaman olgun adamın bir gülümesmesinden. O bendeki bir gülümseme de rast geliyordu acılarıma, ben ise ondaki her gülümsemede görüyordum içindeki burukluğu. Çok gülen insanlar her daim çok şey saklardı. En derinliklerinde... Belki bir günlüğün en köşesine sıkıştırırlardı acılarını. belki ise çöpü boylayan değersiz bir kağıt parçasına...

Çünkü hakkımız olduğunu düşünmezdik çoğu zaman.
'İnsanların işi gücü yok, benim dertlerimle mi uğraşacak?'
Bu yüzden atardık içimize ve hesaplaşma başlardı.
Çözüm yalnızca sende.
Acı çekemezsin.
Acı çekmeye hakkın yok.
Ağlama.
Ayağa kalk ve gül.
Gülersen...mutlu sanarlar.
İşte o zaman sormazlar,
'Neyin var? Ne derdin olabilir ki?'
Hiç...
Hiçbir şeyim yok.
Çoğu zaman aldıkları cevap ise bu olur.
Bizim hiçbir şeyimiz yok.

Ama artık mutluyduk. Bunu biliyordum. Bunu kalbimin en derinliklerinde hissediyordum.
Hayat, Dünya...boktan bir yerdi. Kesinlikle öyleydi. Bir kumar masası gibi... Riskli, korkulu, sevinçli ve bazen ise yıkım dolu.
Geçmişimizde ne yaşandıysa yaşanmıştı. Bunları birlikte konuşup aşacağımıza o kadar emindim ki hiç dert etmiyordum. Şimdi ikimizinde harika dostları vardı, bir mesleğimiz... Ve en önemlisi birbirimiz.
Dünya'da güzel şeylerde oluyordu...

Gözlerimi araladım ve beni izleyen çehresine daldım uzun uzun. Bazen gözlerine bakarken boğuluyor gibi hissediyordum... Elimi kaldırdım ve yanağına koyup usulca okşadım orayı. Hemen gözleri kapandı ve dudakları iki yana kıvrıldı usulca. Başını elime doğru yatırdığında dudaklarımı araladım ve kızgın tutmaya çalıştığım sesimle konuştum.

"Saçmalıyorsun. Böyle güzel saçmalama bir daha yoksa...döverim seni. Ne demek sevgimi hissettiremiyorum. Ben... Daha önce hiç bu kadar güzel sevildiğini hatırlamıyorum. Aynı şey benim için de geçerli, ben de çok gülüyorum. Yoksa bende mi sevgimi sana hissettiremiyorum? Eğleniyor muyum acaba seninle..."

Sonra dalga geçer gibi devam ettim.

"Eğlenilecek adam mıydın sen Eren be!"

Gülmemek için kendini tuttuğunu bilsem de dayanamayıp en sonunda dudaklarından bir gülme sesi kaçmıştı. Ne güzel gülüyorsun oğlum kalp var bende, yapma!

KOKUNUN İZİWhere stories live. Discover now