17.BÖLÜM~Yanlış Anlaşılma

285 49 55
                                    

Keyifli okumalar...

Bitiş yeni bir başlangıcı doğurdu. Yeni bir başlangıç ise yeni bir bitişi...Bu hayat bittiği zaman sizce de yeniden bir başlangıcımız olur mu? Belki başka bir bedende, başka bir yerde...

Kızlarla eve geldiğimizde öğlen olmuştu. Hızlı bir duşa girip kendimi odama attım. Kızların sessiz çaresiz bakışmalarına maruz kalmak istemiyordum. Yattım yatağıma, telefonumdan bir şarkı başlattım. Uyumadım belki ama yinede yattım, bütün gün belki bedenim dinlenirdi ama ruhum önümüzdeki on yıl uyusa dinlenemez gibi geliyordu. Telefonum çaldığında arayan kişiye bakmadan bile kimin aradığını tahmin edebiliyordum. Bakmadım çaldı, çaldı, sustu. Sonra tekrar çaldı tekrar sustu. Gözlerimi kapattım sımsıkı.

"Arama... lütfen arama n'olur."

Açmadım gözlerimi bir daha telefonum susmak bilmedi üç beş defa değil akşama kadar aradı. Ama ben bencilin tekiydim işte, onu hem yüz üstü bırakmış hem de telefonlarına bile çıkmamıştım. İçim acıyordu dayanamıyordum. Sanki biri gelip kalbimi sökmüş gibi acıyordu. Sanki kalbim tamamiyle ona aitmiş ve birisi gelmiş onu benden almış gibiydi. Göğsümde büyük bir delik vardı ve oradan hava geçtikçe tüm bedenimi ağrılar içinde kıvrandırıyordu sanki. İnsanlar nasıl baş ediyorlardı bu duygularla? Nasıl devam ediyorlardı hayatlarına? Bazen bu duygu her zaman benimle yaşayacakmış gibi hissediyordum. Benim bütün ilklerimi çalan adamın benim ilklerimi başka bir kadınla mahvettiğine inanamıyordum. İlk kez öptüğüm bir insanın o dudaklarla başka birini öpmesini kaldıramıyordum. Elini tuttuğum ilk günü hatırlıyordum. Şimdi o elde başkalarının izi vardı ve ben buna katlanamıyordum...

Bir uyku bir uyanıklık arasında ettiğim geceyle hafifçe doğruldum.
Odamdan çıkıp hemen koridorun sonundaki mutfağa girdim. Sağ tarafımdaki ışık düğmesine basma gereği duymamıştım dışarıdan gelen hafif turuncu sokak lambasının ışığı yeterli geliyordu. Dolabı açıp bir bardak çıkarttım kettle'a koyduğum su kaynayınca, yaptığım kahveyle birlikte mutfaktaki camın önündeki iki kişilik koltuğa oturdum. Kızlar uyumuş olmalıydı burası bizim dedikodu köşemizdi önemli kararlar hep burada konuşulur burada tartışılırdı. Bakışlarımı pencereden dışarıya çevirdim. Perdeyi açtığım için tamamiyle net bir şekilde dışarıyı görebiliyordum. Önümüzdeki yol çok geniş olmayan bir yoldu sokak arası bir yerde oturduğumuz çok fazla araba geçmiyordu. Oturdum ve izledim, tek tük geçen arabaları, renklerini, plakalarını inceleyip durdum. Bulaşık makinesinin üzerinde duran kitap ilgimi çektiğinde onu aldım. Babamın şiir kitabı. Çevirmeye başladım sayfaları tek tek okudum yazılanları. Işığı açmadığım için yazılar karanlıkta kalıyordu ancak dışarıdan içeriye yansıyan loşluk yazıları görmemi kolaylaştırmıştı. Gözlerim kapanmak üzereydi ancak kendimi şiirlere o kadar kaptırmıştım ki kitabı elimden bırakamıyordum. Her bir satırında geçmişimi görüyordum sanki. Kafamı koltuğun sırt kısmına yasladım ve ayaklarımı kendime çekerek koltuğun üstünde bir top gibi küçüldüm. Telefonumu elime aldığımda kaşlarım şaşkınlıkla havalanmıştı. Boradan tam 34 cevapsız arama ve 20 den fazla mesaj vardı. Ben onu yüzüstü bırakıp bir korkak gibi kaçmışken o benim peşimi bırakmıyordu, atlaya atlaya mesajlarına baktım.

"Masal nerdesin?" (8:38)

"Odada değilsin kendi odana mı gittiniz?"

"Odana geliyorum."(8:40)

"Ya odanda değilsin ya da kapıyı açmıyorsun." (8:48)

"Masal aç şu telefonu merak etmeye başladım."

"Notu yeni görüyorum tam bir saçmalık, sarhoşken yazdın bunu değil mi? Bunu sen yazmadın hayır."

"Bir telefonu açmak bu kadar zor olmamalı değil mi?"

KOKUNUN İZİWhere stories live. Discover now