bana seslenebileceğin bir ismim bile yok*

13.3K 1.6K 209
                                    

2

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

2

İlk kez karşısına çıkan bu yazar ile şaşkınlığı artarken "Seni heyecanlandırdı mı?" diye sordu tezgâhın arkasındaki kadın. Heyecan? Belki. Daha çok dehşete düşmüş hissetmekten alıkoyamıyordu kendini. Kitabın kapağını açtı. Ölü bir serçe çizilmişti siyah mürekkeple ve altında kitabın adı yeniden yazıyordu. Basım yılı on yıl öncesini gösteriyor olmasına rağmen kitabın eskiliği göze batıyordu. "Yazar hakkında bir bilginiz var mı?" diye sordu kadına, başını kaldırarak kadının yüzünü inceledi. "Hayır, sadece bir kralı eşcinsel gösterdiği için kitabın toplatıldığını ve kendisinin ülkeden gittiğini biliyorum." Başını salladı, tüm ahlâksızlıklar dizlerinin boyunu aşarken birinin sevgisi yine en büyük ahlâksızlık görülmüş ve cezalandırılmıştı.

Kitabın parasını ödedi, sandalyede duran çantasını aldı ve içine koymak için yer açtı. Kitap oldukva yıpranmıştı ve çantasındaki ağır kitapların arasında ezilmesinden korktu bir an. Gözleri saate takıldığında buradan ayrılması ve okul yoluna düşmesi gerektiğini fark etti. "Bekle." dedi kadın, tezgâhın altından kalın bir okuma kitabı kılıfı çıkardı, "Buna sararsan zarar görmez." Gülümseyerek teşekkür etti, kitabı kılıfın içine yerleştirdi ve çantasına koydu. Omzuna astıktan sonra kapının dışına ilerlemeden önce bir kez daha yardımları için teşekkür etti. Otobüsü kaçırmamak için hafif eğimli yolu hızlı adımlarla indi, kafası bulanıktı. Kitabı bir an once okumak istiyordu. Başına gelecek tüm felaketleri biliyor olmasına rağmen yayımlatacak kadar eserine ve kendine güveniyor olmalıydı yazar. Otobüse bindi, yaşlı bir adamın yanındaki boş koltukta kendine kalan küçük alana oturdu. Telefonunu çıkararak kitabın adını yazdı arama motoruna fakat bilgiler silinmişti, sadece yazara ait olduğunu düşündüğü genç birinin fotoğrafı vardı ve altında kendisinin "Kültür İşbirliği" altında Japonya'ya gönderildiği yazıyordu.

Fotoğrafın ekran görüntüsünü aldı. Genç biriydi yazar, üzerinde kahverengi bir gömlek vardı ve saçları kısa bir şekilde alnina dökülüyordu. Bir Koreli'den çok melez birini andırıyordu. Yüzü kusursuzdu fakat fotoğraf o kadar eski duruyordu ki, on yıl öncesi yerine yüz yıl öncesinde çekilmiş gibi eskitilmişti. Gözlerinde açık, delice bir bakış vardı kameraya. Fotoğrafının çekilmesinden hoşlanmadığı her halinden belli oluyordu. Kitaba ve yazara dair hiçbir bilgi bulamadı, yayınevi devletin kararı ile kapatılmıştı. Sadece bir kralın aşk hayatının kurgulanmasının bir devleti batırmak ile eşdeğer muamele görmüş olmasına inanamadı, dili kurumuş dudaklarında gezindi ve yayınevinin adresini not aldı. On iki yaşlarında olmalıydı, yazar ondan on üç yaş büyüktü ve şimdilerde otuz dördünün ortalarında olmalıydı. Bir kitap yazmış, tüm hayatı mahvolmuştu.

Japonya'ya gönderilmek.

Bir başka ülke vatandaşı için normal olabilirdi ama kendi ülkesinin göndermesi, yazarın bir sürgüne maruz kaldığını gösteriyordu ona. Japonya ile geçmişte kalan hesaplaşmalar hâlâ son bulmamıştı, iki ülke de birbirbirini seviyor gibi davranarak içten içe nefret ediyordu. Ufak çatışmalar, anlaşmazlıklar, birbirine edilen laflar arasında bir savaşın ince ipinde yürüyorlardı. İki ülkede karşı tarafın ipin diğer ucuna geçmesini ümit ederek bu sahte bağlılıga son vermek için can atıyordu. Derin bir nefes alıp verdi, otobüs dolmaya başlamıştı ve camlar yeteri kadar açık değildi. Hava beklediğinden sıcaktı ve üzerindeki kazak sıcaklamasına sebep oluyordu. Gözlerini kırpıştırdı, telefonunu cebine koyarak çantasını kucağına çekti, fermuarını açtı ve elini çantanın içinde gezdirdi. Kitap kılıfının kumaşını hissettiğinde içi rahatladı, sanki kitap bir anda buhar olup uçacak ve onu kaybedecekti, yutkundu ve başını kaldırarak ekranda kaç durak kaldığına baktı.

aşk ve diğer hazin şeyler' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin