haydi kalk gidelim bu şehirden, gün doğarken ya da güneş batarken*

7.7K 1.2K 253
                                    

16*

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

16*

Sessizlik içinde geçen beş günün ardından kendini Japonya'ya giden bir uçağın içinde, Kim Namjoon'un hemen yanında otururken bulmayı hâyâl bile edemezdi Jeon Jeongguk. Kafede, Iwao ile yaptığı ve kendisini kesinlikle şaşırtan sohbetten sonra yurda gitmek içinden gelmiyor hâle gelmişti. Geç saatlere kadar sokaklarda geziniyor, doğru düzgün bir uykunun içine dalamıyor, düşünceleri normal hayatını etkiliyordu. Bir gününün tamamını Kim Namjoon'a ait kitapevinde geçirmiş, yurda giriş saatini kaçırdığında da kitapevinin üst katındaki küçük odada uyumak zorunda kalmıştı. O gece odasının kapısı tıklatılmış, üzerine geçirdiği eşofman altı ve bol tişörtü ile kapısında belirmişti Kim Namjoon. Kemik gözlükleri takılı, biraz önce kitap okumaktan kalkmış olduğunu gösteren yorgun bakışları vardı. Elinde beyaz bir zarf tutuyordu.

Onu içeri davet etmiş, tek kişilik yatağın üzerinde bağdaş kurarken neden uyumamış olduğunu sormuştu. Zarfı onun önüne koyarken, "Birkaç gün sonra doğum günün, sana verebileceğim en büyük hediyenin sevdiğin adamı görebilmek olduğunu düşündüm." demişti, Jeongguk acele etmeden zarfı açtığında içinden Japonya'ya gidiş dönüş bileti çıkmıştı. Jeongguk nasıl tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu; onu bir kez daha görme şansına erişebileceği için sevinmeli mi, yoksa mektubun herhangi bir cevap gelmediği için üzülmeye devam ederken ayağına gelen bu teklifi reddetmeli miydi? Sorular zihninin içinde akıp gidiyor, bir çıkış yolu bulamadan dönüp duruyordu. Kim Namjoon onu düşünmesi için yalnız bırakırken tüm gece uyumamış, abajurdan yayılan soluk ışığın altında tavanı izlemişti.

Gece kendisinin Komutan olduğu ve Kim Taehyung'un Prens Sejong'un kıyafetleri içinde, bir tahtta oturuyor olduğu bir rüya görmüştü. Kim Taehyung ona bağırıyor, Jeongguk dizleri içinde yere çökmüş hâlde sadece onun sesini duyuyordu. Bakışları toprak zemindeydi, yeni yağmur yağdığını belli eden bir yapışkanlık ve koku vardı. Kim Taehyung haddini aştığını söyleyerek hemen yanında, elinde büyük bir balta ile dikilmekte olan adama onun için ölüm emri verirken son kez onu görmek için bakışlarını kaldırmış, Kim Taehyung'un şeytani kırmızı bakışları ile karşılaşmıştı. Uyandığında gün doğmak üzereydi, ne zaman uyuyakaldığını bile anlamamıştı. Vücudu rüya içindeki korkunun izlerini hâlâ taşıyarak titriyor, kuru boğazı nefes almasını engelliyordu. Bacaklarını yataktan sarkıtarak Kim Namjoon'un onun için bıraktığı terlikleri giymiş, odadan çıkarak kitapevinin üst katında dolanmaya başlamıştı. Mutfağa girerek büyük bir bardak su içmiş, boğazındaki kuruluktan biraz da olsa kurtulmuştu.

Gecenin geri kalanı yine uykusuz geçerken ses çıkarmamaya dikkat ederek alt kata inmiş, kitap dolu uzun rafların arasında dolanırken Mutlu Prens kitabını almıştı eline. Okumak için iyi bir zaman olmadığının farkındaydı, öykü fazla hüzünlüydü ve Jeongguk biraz önce sevdiği adam tarafından ölüm emrinin verildiği bir rüyadan uyanmıştı. Yavaş bir şekilde yağan yağmur kitapevinin camlarına vurarak tok sesler çıkarıyordu. Erken saatte işbaşı yapacak insanlar sokaklarda görünmeye başlamış, yağmurdan kaçmak için tentelerin altında yürümeye çabalıyorlardı. Sakin bir güne benziyordu ama hâlâ rüyanın etkisinden sıyrılamamıştı zihni. Birkaç saniye bakabildiği kırmızı gözler midesinin bulanmasına sebep oluyordu. Kitabı raftaki yerine bıraktı, dolanmaya devam ederken üst katta adım sesleri duydu, "Günaydın." dedi Kim Namjoon kollarını ahşap tırabzanlara dayarken, Jeongguk başını kaldırarak aynı şekilde cevap verirken uyumamış olduğu her halinden belli oluyordu.

aşk ve diğer hazin şeyler' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin