birinin içimi görmesine izin verecek kişi olmamıştım hiç*

6.6K 1.1K 316
                                    

27*

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

27*

-

Ekim ayının ilk günlerini sağanak yağmurlar, fırtınalar ile karşılamıştı Seoul. Han Nehri'nin suları kıyıya taşkın bir şekilde vuruyor, sahil kenarında gezinti yapmaya engel oluyordu. Ağaçlar  sararmış yapraklarını birer birer fırtınalara heba ediyordu. Jeongguk elindeki kitapları raflara yerleştirirken firtına camların titremesine sebep oluyordu. Bir haftadır, şirketin ailesi için tuttuğu daireye geliyordu. Ufak tefek tesisat sorunlarını halletmiş, tüm su ve gaz borularını kontrol ettirmişti. Annesi içine yerleştikten sonra hiçbir sorun çıksın istemiyordu. "Teşekkür ederiz, Bay Kim." Babasının sesini duyduğunda odasından çıktı, Kim Namjoon'u portmantonun kenarında kabanını giyerken buldu. "Gidiyor musun, hyung?" diye sordu bariz bir gerçeğe bakarak lakin insanların içinden gelen bir dürtüydü bu.

"Evet, siz de dinlenin artık. Iwao, sen de geliyor musun?"

Japon arkadaşıyle göz göze geldiklerinde onun gitmek istemediğini görebiliyordu Jeongguk, "O bari bizimle yemeğe kalsın, siz gidiyorsunuz." dedi annesi, Jeongguk için en şaşırtıcı olan annesi ve Kim Namjoon arasında sadece yedi yaş fark olmasıydı. Kim Namjoon'un kırklarına yakın olduğu her zaman aklının bir köşesinden çıkıp gidiyordu. "Üzgünüm, eşim ve çocuklar yemek için bekliyor." dedi, vedalaşmak için Jeongguk'a kısa bir sarılma verdi. Iwao yemek için Jeon ailesinde kalmanin verdiği mutlulukla salona ilerledi, ailesi ne zaman yurt hayatından sıkılırsa gelip kalabileceğini, yemek için uğrayabileceğini söylemişti ona. Ailesi onunla birlikte salona geçerken Jeongguk odasına döndü, telefonunu kontrol etti.

Bu bir hafta içinde buldukları her fırsatta Kim Taehyung ile telefon konuşması gerçekleştiriyordu. İkisi de mektuplarındaki konulardan uzak; romanlar, şiirler ve yazılar hakkında uzun sohbetler ediyorlardı. Nüshayı Kim Seokjin'in yayınevine vermişti, Kim Namjoon'dan gelen izin ile kitap çevrilmeye başlanmıştı. Jeongguk'un içinde önünü alamadığı bir coşku var. Bazen ona kapılıp gitmekten korkuyordu. Annesi yemek için ona seslendiğinde tek bir bildirimi olmayan telefonunu yatağın üzerine bıraktı, salona girdiğinde onun dışında herkesin yemek masasında oturuyor olduğunu gördü. "Kim Namjoon harika biri ama arkadaşlık için biraz büyük değil mi?" diye sordu babası, oğlunun o kadar büyük biriyle arkadaşlık etmesini tuhaf karşılıyor olduğu belliydi.

"Namjoon hyung harika biri. Tezim konusunda ve hayat konusunda bana yardımcı oluyor. Onunla konuşurken kendimi olgun hissediyorum, düşünceleri hoşumaa gidiyor."

Beni Kim Taehyung'a götüren oydu.

Son cümleyi içinden söyledi, annesi kendisinden yedi yaş küçük olan adamı övmeye devam ederken Iwao rahatsız görünüyordu. İki gündür tüm eşyaları yerleştirebilmek için ikisi de yardımcı olmuştu aileye fakat birbirlerini ilk gördükleri andan beri hoşlanmadıkları da barizdi. Iwao tam olarak neden hoşlanmadığını bilmiyor olsa da, Kim Namjoon için her şey barizdi. Genç Japon oğlanın gözlerinin bir saniye bile Jeongguk'u terk etmediğinin farkına varmıştı. Jeongguk bu konunun Kim Namjoon'u neden rahatsız ettiğini anlamadı, ona sormak için bir fırsat kollamaya çabalasa da her seferinde başarısız oldu. Iwao sessiz bir şekilde önüne konan tavuk yemeğini yiyordu, gözleri arada Jeongguk'a kaysa da genel olarak masadaydı ve aileye uyarak sessiz kalıyordu.  Jeongguk durumları nasıl idare edeceğinden habersizdi, ailesine ne sevdiği adamdan, ne de masalarında oturan çocuğun kendisine olan hislerinden bahsetmişti. Bir karmaşanın içinden başka bir karmaşaya sürüklenmekten başka bir şey yapamıyordu.

aşk ve diğer hazin şeyler' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin