larchmont köyü vadinin zambakları gibi kokuyor*

8.7K 1.4K 394
                                    

7

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

7

5.58.

Gözleri telefonundaki saatin üzerine gezindikten sonra tamamen kapadı ve yanına aldığı sırt çantasının içine koydu, kapılar kapatılmış ve yolcular yerine yerleşmişti. İki saatten daha kısa sürecek yolculuk için uçakta az insan vardı. Yanındaki koltuk boştu. Çantasını oraya bırakarak kitabını çıkardı çantasından, onunla yüz yüze gelmeden önce bir şeyler okumak istiyordu, onu daha fazla tanımasına ve biraz cesaretlenmesine yol açacak bir şeyler. Bugünlerde hayatındaki uzun yıllardan daha fazla ihtiyaç duyuyordu cesaret denen olguya, önündeki alanı açtı ve kitabını çıkararak oraya koydu. Sari sayfaları yırtılmamasına özen göstererek çevirdi, korkuyordu kitabın zarar görmesinden.

Jeongguk düşüncelerini çok fazla kontrol eden bir insan olamamıştı hiçbir zaman, fikirler ve onu zorlayan yorucu düşünceler her zaman gezinir dururdu aklında. Onları kontrol etmek, bir yere hapsetmek çok zordu. Bazen nefesini kesiyorlar, midesini bulandırıyor ve hayata duyduğu yaşama isteğinin üzerine bir gölge örtüyorlardı. Başını iki yana salladı, düşünmek istemiyordu. Son kaldığı yeri bulmaya çabaladı, aklı karıştı bir an. Uçak havalanıyordu, içine ani bir korkunun peydah olmaması için derin nefesler alarak kendini sakinleştirdi. Uçağa çok sık binmemiş olsa da kalbini alevlendiren bir korku vardı. Gözlerini bir anlığına kapattı, araladı. Uçağın ilk kalkış anındaki o sallantı ve boşluk hissi son bulmuştu, rahatladı.

"Kırlarda, pazarlarda, insanların arasında gezmek, Prens Sejong için saraydan ve onun üzerindeki baskıdan kaçmanın, kendi içinde kalmanın bir yoluydu. Nefesleri sıklaşır, insanlarla sohbet eder, onun gözlerine bile bakamayan insanların aksine gerçek bir iletişim kurardı. Ona göre sarayın içinde gezinenler bir beden, ruhları olmayan et parçalarıydı. Babasķnın sözlerine bağlı, insan olmak hakkında her şeyi unutmuş kuklalardan ibaretlerdi. Sarayın uzun koridorları boyunca elleri arkada gezinirken dudaklarının arasından dökülen kelimeleri beklerken acınası görünüyorlardı, bir aşağılama değildi bu, kalbinin derinliklerinde duyduğu içten bir acıma duygusuydu onlara karşı.

"Majesteleri."

Hemen arkasında, yakınlarında duyduğu ses kalbinin atışlarının sekteye uğramasına sebep olurken, "Korktum." diye mırıldandı kendi kendine, yanında dikilmekte olan kız bunu duymuş olsa bile bir şey demedi, bakışlarını yerden bir saniye bile ayırmıyordu. Düşünüyordu Prens Sejong, bu krallığa son vermek nasıl olurdu? Başını iki yana sallayarak bu düşünceyi kovaladı, krallık bu ülkenin halkını bir araya getiriyor ve hemen yanındaki düşmanlarına karşı bir kalkan oluyordu. Arkasını döndü, Komutan Park ellerini önünde birleştirmiş ve bakışları yerde dikiliyordu. Yutkundu Prens Sejong, onun yüzünü ve bir kısmını kaplayan yüzündeki yarayı inceledi. Ah, nasıl da güzeldi Komutan! Yüzündeki yara onu nasıl bu kadar güzel gösterebilirdi? Bir yara istedi yüzünde, işe yarar olduğunu simgeleyen ve bir şeyler başarmış hissi veren bir yara, derin bir nefes aldı, Komutan'dan yayılan mistik bir koku burnuna ulaştı. Gülümsedi, Prens Sejong ilk kez birine bakarak gülümsedi, kalbindeki bu var olan heyecana başka nasıl tepki verebilirdi ki?"

aşk ve diğer hazin şeyler' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin