Bölüm 4, Dokun Bana Ölümlü Kadın

65.2K 4.8K 4K
                                    

Bölüm 4, Dokun Bana Ölümlü Kadın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 4, Dokun Bana Ölümlü Kadın

Helene ve Naia ile tutulduğumuz evden kaçma alışkanlığım daha ben küçük bir çocukken başlamıştı. O zamanlarda henüz dünyanın nasıl bir yer olduğundan habersizdim, ser verip sır vermeyen geleceğin benim için neler planlayabileceğini kestiremiyordum. Ama en azından daha özgürdüm çünkü şu anda sahip olduğum korkulardan hiçbirine sahip değildim.

Sadece düşüncesizce hareket ediyor, gölgelerin arasına karışıyor ve o hapishaneden farksız evden kaçıyordum. Genellikle ya ormana ya da denize giderdim. Bir şekilde doğayı parmaklarımın ucunda hissetmek, ciğerlerime çekmek beni sakinleştiriyordu. Dediğim gibi hiçbir şey bilmiyordum, tek bildiğim ne kadar kutsal bir görev için yetiştirildiğimdi.

Siktiğimin kutsal görevi.

Küçüklüğümden beri büyüye yatkın olduğumun farkındaydım. Gölgelerin arasına öyle kolayca çekiliyor, muhafızların bakışlarından öyle kolay sakınıyordum ki bir süre sonra bunun normal bir durum olmadığını keşfettim.

Beni sahip olduğum yetenekler konusunda ilk uyaran da annem oldu. Evden karanlığa karışmayı başardığım gecelerden birinde annemin yanına gittim. Parmaklarım insanın içine işleyen soğuktan neredeyse buz tuttuğundan hiçbir şey sormadan önce beni ısıtmaya odaklandı. Daha önce yandığını hiç görme fırsatı bulamadığım küçük ocağımıza odun attı, beni hayvan postlarına sararak ocağın hemen yanına yatırdı. Sessizlik içinde ondan miras aldığım siyah saçlarımı okşadı, ördü ve uzun zamandır mahrum kaldığım anne şefkatini bana sundu.

İçim de buz tutmuş kalbim de ısındığında ona kendimle ilgili fark ettiklerimden bahsettim. Sanki bunu bekliyormuş gibi anlayışla suratımı okşadı, bunda korkacak bir şey olmadığını söyledi.

Ona inandım, bunda korkacak bir şey yoktu. İçimdeki güç de güçsüzlük de benimdi, yalnızca benim.

"Daha fazlasını öğrenmen lazım," dedi ve ayağa kalkarak ocağın önünden uzaklaştı. Tek göz odalı evimizde fazla uzağa gitmesine gerek kalmadan hemen kapının önüne dayadığı sandığı açtı. Sandığın içinden çıkarttığı şeyi ocağın etrafa yaydığı cılız ışıkta göremiyordum.

Yanıma geldiğinde elinde tuttuğu şeyi bana gösterdi. "Bu kadim bir karışımdır," dediğinde elindeki bitkilerin ezilmesi sonucunda elde edilen posaya baktım. Yeşil, kırmızı hatta mor renkli bitkiler becerikli bir elin altında ezilmiş ve yuvarlanmıştı. Bitki posalarını aheste bir hareketle ocağın yanındaki ibriğe attı, ibriğin ağzını kendi ağzına dayadı ve sonra bana uzattı.

Sudan büyük bir yudum aldığımda boğazımdan aşağı başka bir şeyin daha süzüldüğünü hissettim, sıcak ve tatlı başka bir şeyin.

Annem gülümsedi. "Bildiğim ve sahip olduğum tüm gücüm senindir Mara," derken tekrar başımı okşadı. "Bu benim sana hediyemdir, güçlerime iyi bak."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin