Bölüm 29, Tarih Yalnızca Korkakları Hatırlar

29K 2.3K 1K
                                    

Bölüm 29, Tarih Yalnızca Korkakları Hatırlar

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüm 29, Tarih Yalnızca Korkakları Hatırlar

Eskiden geceyi izlemeyi çok sever dim. Rahibeleri ve gözcüleri atlatıp kaçtığım o gecelerde bazen Meadros'la görüşmek yerine tek başıma kalmayı tercih ederdim. Şehrimin surlarının ötesine, ağaçların arasına koşar, göğü rahatlıkla izleyebileceğim bir tepeye ulaştığımda ise olduğum yere uzanırdım.

Geceyi izlemek farklıydı; oldum olası gündüzü sevmezdim. Gece daha dingin, daha sakin gelirdi bana. Daha yalnızdım ama bu yalnızlık iyiydi. Hem, o kadar da yalnız sayılmazdım aslında. Gök vardı bir kere tepemde; yanıp sönen yıldızlar ve şanslıysam da ay. Gecenin havası da daha farklı olurdu; daha temiz daha saf.

Bazen de Naia'yla birlikte Helene'yle paylaştığımız küçük odanın camından dışarı bakardık. Penceremiz ikimizin aynı anda kafasını uzatabileceğinden çok daha küçük olsa da sırayla bakar, hiç gerçekleşmeyecek hayaller kurardık.

Bir keresinde Naia, huzurlu uykunun kollarında uzanan Helene'ye bakarak, "O gelin olacak," diye fısıldamıştı. "O gün geldiğinde biz de özgür olacağız."

Alnımı duvarın pürüzlü taşlarına dayarken dünyada en çok istediğim şey özgür olmaktı. Bunun imkansız olduğunu bilsem de özgürlüğün hayalini kurmama kimse engel olamazdı. Bu işten dönüş yoktu, Apollon tarafından seçilmemek bile bizi kurtaramazdı. Seçilmeyen diğer gelinlerle birlikte dindar bir hayat sürer ve en sonunda da bir kayıkçı bizi almaya geldiğinde Hades'in diyarına göçüp giderdik.

"Gidenlere ne oluyor bilmek isterdim," diye mırıldandım. Hava çok sıcaktı ve enseme değen örgümden kurtulmuş saçlarım bana eziyet ediyordu. Örgüleri çekiştirdim, suratımı soğuk duvara biraz daha dayadım.

Naia karamsar bakışlarını benden yana çevirdi. "Diğer gelinlerin bir adadan bahsettiklerini duydum." Helene uykusunda dönünce yatak sarsıldı, ikimiz de nefesimizi tuttuk. Gece ayakta olmamız kesinlikle yasaktı ve Helene bizi görürse mutlaka Penelop'a bunu bildirir ve bundan da büyük bir keyif alırdı. Helene uyanmayınca Naia konuşmaya devam etti ama sesi artık bir fısıltı kadar bile değildi. "Sonrasında ne olduğunu onlar da bilmiyor ama kesinlikle bir adaya gittiklerinden eminlerdi."

Ona bir cevap vermek yerine küçük penceremizden gözüken ayı seyretmeye devam ettim. "Sence orada bir yerde bizi duyan birileri var mı?" Bir yıldız o kadar güzel parladı ki gözlerimi kamaştırdı.

Naia şaşkınlıkla kaşlarını çattı. "Sen tanrılara inanmazsın ki Mara?"

Haklıydı, onlara inanmıyordum ama gecenin karanlığında beni daima kollayıp koruyacak birinin varlığına ihtiyaç duyuyordum. "Haklısın," dedim ve camdan uzaklaştım. "Ben onlara inanmam."

Naia'yla paylaştığımız yatağa geri döndüğümde o da arkamdan geldi ve hemen yanıma uzandı. O kadar uzun süre sessizlik içinde uzandık ki onun uyuduğunu düşündüm ama o konuşarak beni şaşırttı. "Aslında biri var," dedi fısıltıyla. "En azından öyle söylüyorlar. Gecenin ve karanlığın tanrısı."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now