Bölüm 30, Seni Kendi Kanında Boğacağım

26.5K 2.4K 8.1K
                                    

Bölüm 30, Seni Kendi Kanında Boğacağım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 30, Seni Kendi Kanında Boğacağım

Troya'dan çıkıp ormanlık araziye doğru yürürken gözcülerden birinin duvarın tepesinden beni dikkatlice izlediğini fark etsem de telaş yapmadım. Her şey yolundaydı, sadece biraz nefes almak istemiş, tek başıma yürüyüşe çıkmıştım. Bunda şaşılacak ya da engel olunacak hiçbir şey yoktu. Bu son derece sıradan hatta uzun yürüyüşü düşününce sıkıcıydı.

Gerçek böyle değildi ama onların gördükleri buydu. Kimse tanrılarının yanındaki kadının bunun dışında bir şey yapacağını düşünemezdi. En azından beni suçlayıp Rae'yi karşısına alamayacak kadar akıllı olan hiç kimse.

Havanın kararmasına daha vardı ama hızlı hareket etmem gerektiğini biliyordum. Güneş batmadan Rae'nin sarayına geri dönmezsem beni merak edeceğini, daha da fenası beni bulmak için geleceğini biliyordum. Beni görmesini istemiyordum, beni bulmasını istemiyordum. Şu anda sarayda, Phoiniks ile birlikte bir ordu için yaratılmış tanrı öldürenleri incelemesine ihtiyacım vardı. Böylesi daha iyiydi, dikkatinin bende olmaması lazımdı.

Sadece, sadece yapmam gerekeni yapmam gerekliydi. O kadar. Daha sonrasında onun kollarının arasına dönebilir, onu öperken vicdanımın sızlamasını göze alabilirdim.

Ayağımın altındaki dal parçaları çatırdarken nereye gittiğimden tam olarak emin olamasam da yürümeye devam ettim. Beni mutlaka takip ediyor olmalıydı.

Ancak buluşma yerine vardığımda doğru yere geldiğimi anlayacaktım ve buna biraz daha var gibi duruyordu. Yüzeyleri yosun tutmuş ağaç gövdelerinin yanından geçtim, mantarlar bitmiş kayaların dibinden ilerledim. Yol sonsuzluk gibiydi ve benim kesinlikle acelem vardı.

Hava soğuk değildi ama serin bir rüzgar hala kışın geride kalmadığını hatırlatmak istercesine esti, suratımı ısırdı. Ama geride kalacaktı hem de çok kısa bir süre sonra Troya'yı yalnızca bahar güneşi değil aynı zamanda ölen askerlerin sıcacık kanlarının bıraktığı iz de ısıtacaktı.

Ormanın içinde bir çatırtı sesi duyduğumda durdum ve bekledim.

Karr'ın bedeni dalların içinden çıktığında derin bir nefes aldım. Buluşma yerine gelmiş olmalıydım çünkü doğru yere varana kadar kendini görünür kılmayacağını açık bir şekilde ifade etmişti.

Önümde uğursuz bir şekilde uzanan dalların örttüğü patikaya baktım. Karr yanıma geldi, patikayı süzdü. "Buna emin misin?" diye sordu. Canı sıkkın gibiydi. Hem de hiç olmadığı kadar. "Eğer bunu duyacak olursa ve işler yolunda gitmezse yapacaklarını tahmin bile edemiyorum." Onun adını anmaktan özellikle kaçındığını biliyordum.

Onun adını anarsak gelirdi. Gelirdi ve ikimizi de pek hoş olmayan bir kavga beklerdi.

Ona döndüm, kırmızı gözlerinin benim kararlı gözlerimle buluşmasına izin verdim. "Eminim," dedim ve boynumdaki kolyeye dokundum. Emindim, bunu yapabilirdim. "Beni burada bekleyecek misin?"

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin