Bölüm 48, Sadece Sen ve Ben

18.5K 1.5K 1.3K
                                    

Bölüm 48, Sadece Sen ve Ben

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüm 48, Sadece Sen ve Ben

  Sadece Rae ve Mara.

  Atlarımızın nallarından çıkan ses gürültülü ama bir yandan da rahatlatıcıydı. Rae şehre girdiğimiz andan çıkacağımız ana kadar sıradan insanlar olmamız konusundan kararlılığını koruyarak yolun belli bir kısmını at üstünde almamızı istemiş. Neden sıradan ve ölümlü insanlar gibi olmamızı istediğini çözemesem de bu fikri sevdiğimi inkar edemezdim. Çünkü tüm benliğimle onunla hiçbir korku ya da kayıp olmaksızın sadece biz olabilmeyi benimsemiştim bile.

  Sadece birlikte olmak; bir tanrı ve o tanrının ne olduğu belirsiz kadını olmak yerine yalnızca kendimiz olacaktık. Korkularımızdan muaf kılınıp bir gün de olsa sadece birbirimizi yaşamaya odaklanacaktık.

  Rae geçidi kullanarak bizi Ephesus'un yakınlarındaki bir nehre kadar getirmişti ama yolun kalanını güçlü Troya atlarımızla geçecektik. Bu iyiydi çünkü uzun zamandır kendim olma fırsatı bulamamıştım.

  Dürüst olmak gerekirse sanırım hiçbir zaman kendim olamamıştım.

  Atın altımdaki sıcak teni ve güçlü kasları beni güvende hissettirirken Rae'yle birlikte günler sürecek yolculuklara çıkabileceğimi hissediyordum.

  Şehrin geniş kapıları önümüzde belirirken atını yavaşlatan Rae'ye baktım. "Neden Ephesus'a geldik?" diye sordum.

  Rae gülümseyerek atının dizginlerini bir kez eline doladı, güçlü hayvanı biraz daha yavaşlatarak ona yetişmemi sağladı. "Çünkü her zaman oraya gitmekten bahsediyordun," derken gözlerini güneşin altında keyifle kıstı. "Seni düşündüğünden de uzun bir süredir izliyorum arsız ölümlü." Bakışlarında kendi şehrimde neredeyse bir esir olarak geçirdiğim yıllar boyunca Ephesus'a kaçma fikrine tutunduğumu bildiğini anladım.

  Sırtımdan aşağı doğru bir ürperme kayıp gitti. Bu biraz ürkütücü ama aynı zamanda da baştan çıkartıcıydı. "Umarım sadece izlemekle sınırlı kalmışsındır," dediğimde sesim aksini istediğimi ima eder gibi çıkmıştı.

  Rae o kadar gürültülü bir şekilde güldü ki ikimizin de atları onun çıkarttığı yüksek sesten dolayı kaygılanarak yana yalpaladı. Rae atını yatıştırmak için boynuna dokunduğunda onun hareketini taklit ettim. "Az önce seni izlerken kendime dokunup dokunmadığımı sormadın değil mi?" Gözlerimi ondan kaçırdığımda bir kez daha kahkaha attı. "Evet sordun, tanrılar, Mara." Başını iki yana sallarken ne kadar eğlendiğini gizleme gereği bile duymadı.

  "Yani?" diye sordum üsteleyerek. "Yaptın mı yapmadın mı?" Rae'nin güneşin altında huzurla parlayan suratı beni neredeyse atımdan düşürecekti. Bana böyle baktığı anlarda içimdeki kadının haykırarak uyandığını ve daha fazlası için savaşmaya hazır olduğunu çok iyi biliyordu.

  "Hayır Mara, seni izlerken kendimi tatmin etmedim çünkü bir gün bunu benim yerime senin yapacağını umuyordum." Arsız bir gülümseme suratına yerleşip kaldı. "Belki de onu doğrudan alelade ağzıma alırım mı demiştin?"

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now