Bölüm 52, Zeytin Ağacı

12.3K 1.3K 1.2K
                                    

Bölüm 52, Zeytin Ağacı

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüm 52, Zeytin Ağacı

Troyalı olmak nasıl bir şeydi? Bir kadın olmak, ölen erkeklerin arkasından yas tutmak ama buna rağmen savaşmaya devam etmek nasıl bir güçtü? Şehrinin sahillerine nefretlerini bir nefer gibi taşıyan askerlerin inişini izlerken eteklerine sarılan çocuğunu korumak nasıl bir histi?

Doğduğun, büyüdüğün ve günü geldiğinde de öleceğini düşündüğün toprakların kanla sulanırken ya genç yaşında orada öleceğini ya da şehrinden çok uzaklarda kaçak olarak yaşadığın yabancı diyarlarda Hades'in kapılarına varacağını bilmek nasıl bir hayal kırıklığıydı?

Bir şehir düşer, yerine bir yenisi yükselir. Bir medeniyet yıkılır yerine dökülen kandan aldığı güçle daha ihtişamlısı kurulur. Ama hiç tutar mı yerini kökeninin yoksa sadece silinmeye yüz tutmuş bir kopyası mıdır önceki heybetinin?

İlk savaştan kaçıp da şehrimizi kuran insanlar hiçbir zaman şehre bir isim vermemişler. Bunun sebebini hep merak etmiştim. Civarımızda yüce kurucularının ya da önemli kahramanlarının isimlerini taşıyan şehirler kurulup büyürken benim insanlarım daima isimsiz kalmayı tercih etmişler.

İsimsiz ve tarih sahnesinde önemsiz.

İbadetimiz kısa bir süre önce bitmiş olsa da tapınakta oturmaya devam ediyordum. Hava çok sıcaktı hatta öyle sıcaktı ki kesmeme izin vermedikleri saçlarım örgülerden kurtularak dalgalanmış ve enseme yapışmış, her nefes alışverişimde rahatsız edici bir hissin bedenime yayılmasına yol açmıştı.

Penelop az önceki ayinden geriye kalanları topluyordu; birkaç yaprak defne, biraz adaçayı ve mumlardan geriye kalan yağlı tabaka. Benim orada olduğumun farkında olmamalıydı çünkü dudaklarından bir ilahiye ait olamayacak kadar neşeli bir şarkı dökülüyordu.

Onu keyifli görmek oldukça güçtü. Yara izinin damgaladığı suratı her daim ciddi ve biraz da nefret dolu olurdu. Ömrünü ibadete ve tanrısına adayan bir kadın olmanın ötesinde bazen hiçbir şey olmadığını düşünürdüm. Bazen de her şey olduğunu.

Penelop beni fark ettiğinde çoktan şarkısının ortalarına gelmiş, sesini daha derinden çıkartmaya başlamıştı. Beni görür görmez sesi bir hançerle kesilmiş gibi kesildi ve suratındaki mutlu ifade anında yerini yeniden rahibenin acımasız yüzüne bıraktı. "Neden hala buradasın Mara?"

Aslında bunu merak etmekte pek de haksız sayılmazdı çünkü ibadet bittiğinde Helene ve Naia'dan önce tapınaktan çıkar, onlar kaldığımız eve varana kadar çoktan hamama girmiş olurdum. Bugün ise diğer günlerden farklıydı.

Bugün aklımda sorular vardı.

"Seninle konuşmak için bekledim rahibe Penelop," dedim en saygılı tavrımı takınmaya çalışarak ki bu onu daha da işkillendirdi.

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now