Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları (Part 1)

23.5K 2K 1K
                                    

Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüm 32, Savaş Tanrısının Gözyaşları

Güneş artık ısıtmaya başlamıştı. Troya'nın çetin rüzgarları hala devam ediyordu ama artık güneş bulutlardan daha baskındı; ışınları daha fazla yere ulaşıyordu. Daha ince bir tunik giyiyor, dişlerimi birbirine vurmadan dışarıda birkaç saatten uzun kalabiliyordum.

Bahar geliyordu.

Savaş geliyordu.

Elimdeki mızrağı daha sıkı tuttum, öne doğru bir adım atıp onu tüm gücümle ileri doğru savurdum. Kollarım alışkın olmadığım bu hamleyle sarsılırken ciğerlerim patlayacak gibi şişti. Nefes nefese ellerimi dizlerime koyarak eğildim, mızrak eğitim alanının öbür ucundaki bir heykelin içinden geçti.

Phoiniks keyifle başını sallayarak mızrağın heykeli parçalayıp saplandığı yere gitti. "Güzel, Mara," dedi memnuniyetin gizlemeyerek. "Giderek iyileşiyorsun."

Rahatladım. Son bir haftadır güneş doğduğunda çoktan eğitimimi yarılamış oluyordum. Keyifle mızrağın saplandığı yerde tüten dumanları seyrettim. Anlaşılan o ki Karr'ın güçlerini taklit etme konusunda yetenekliydim. Mızraklarımdan çıkan alev onunkiler kadar güçlü olmasa da on askeri aynı anda yere indirecek kadar alev saçabiliyordu.

Bu benim için yeterliydi.

Şimdilik.

Doğrulurken terden suratıma yapışmış saçlarımın da bir kısmını suratımdan çektim. Ephi dün sabah saçlarımı yine kestiği için kısa tutamlar örgülerin içinden çıkıp duruyordu ve bu özellikle eğitimdeyken sinirimi bozmaya başlamıştı.

Phoiniks toynaklarını güneşin altında ısınmış çimlere bastırırken, "Hançerlerden haber var mı?" diye sorduğumda sesimin bu kadar sakin ve sıradan çıkabilmesi beni şaşırttı. Aslında içten içe tanrı öldürenlerden birinin ortadan kaybolduğunu anlayıp anlamadıklarını merak ediyordum. Bir haftadır bu bilgiyi zihnimin içindeki dehlizlere hapsetmiş, her su yüzüne çıkışında onu daha güçlü bir şekilde geri itmiştim.

Phoiniks mızrağı saplandığı yerden çekip çıkarttı, elinde tarttı. "Gece Savaşçıları'yla birlikte gelen hançerlerin neyden yapıldığını hala bulamadık." Uzun adımlarıyla kısa sürede yanıma vardı, mızrağı bana geri uzattı. Gövdesi o kadar ısınmıştı ki parmaklarımı yaktı. "Tanrı öldürenler ise emniyette bir yerde." Biri hariç. O biri ise şu anda hamamdaki bozuk çeşmelerden birinin aslan başlı ağzında yatıyordu.

Onun kendinden emin hareketlerini seyrettim. "Senin sıradan bir insan olduğunu sanıyordum," dedim ne zamandır aklımda bulunanları söyleyerek. "Bize Akhilleus'u anlatırken hep Kheiron adındaki başka bir Centour tarafından eğitildiğini söylediler. Senden her zaman insan akıl hocası olarak bahsediyorlardı."

Phoiniks gülümsedi ama gülümsemesinin acı bir yanı vardı. "Tarih her zaman gerçekleri kendi istediği gibi dillendirir." Omuzlarını dikleştirdi, toynaklarını çimenlere sürtüp yüzeyi eşeledi. "Bir at adamın efsanevi bir kahramanı yetiştirdiğini kabul etmek istemeyenler beni bir insan olarak anlatıp işlerine öyle geldiği için başka bir at adamı yücelttiler." Gözlerini devirdi. "İki yüzlüler."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now