Bölüm 16, Ölmen Ölümüm Olur
Ormanın derinliklerine doğru koşarken Rae'nin hemen arkamda olduğunu ayaklarının ezdiği dallardan çıkan seslerden duyabiliyordum. Gerçekten de söz verdiğini yapmış, bir avcı olmuştu. Belki de görüp görebileceğim en iyi avcılardan biriydi.
Yorulmaya başlasam da bacaklarım zihnimden bağımsız hareket ederek hız kesmeden yol almaya devam ediyordu, istediği bir avsa ona kolay bir oyun sunmaya niyetim yoktu.
Ne kadar koşarsam koşayım aramızdaki mesafeyi arttıramadığımın farkındaydım. Benimle oynuyordu, saniyeler içinde beni yakalayıp bu gösteriye son verebilecek güçte olsa da kaçmam için bana fırsat tanıyordu. Acaba Olympos'ta da işler her zaman böyle mi işlerdi? Küçük bir hareketle bile her yere barış getirebilecek, bütün sorunlarımızı çözebilecek güç damarlarında akarken bizi kendi çaresizliğimizle baş başa bırakmak da onların her günkü avı olmalıydı. Biraz ambrosia, biraz vahşet. İdeal bir tanrı eğlencesi.
En sonunda ciğerlerimdeki tüm nefes kesildiğinde durdum ve yakınımdaki bir ağacın gövdesine yaslandım. Göğüs kafesim can çekişerek aşağı yukarı hareket ederken Rae beni kucaklayarak kurumuş yapraklarla dolu bir öbeğe attı. Üstüme tırmandığında o da nefes nefes kalmıştı ama yine de sırıtıyordu. "Güzel koştun," dedi ve eğilip burnumu öptü. "Bir ara Kirke'nin aslanlarından birine dönüştüğünü düşünmeye başlamıştım."
Elimle göğsümü tutup nefesimi düzene sokmaya çalıştım. "Beni yakaladığına göre av bitmiş olmalı." Koşmak ısınmamı sağlamış olsa da yine de hava soğuktu ve titremekten kendimi alıkoyamadım.
Tanrısal formu ay ışığının altında parladı, gözleri yanıp söndü. "Hayır daha yeni başlıyor," derken eğilip boynumu yavaşça yaladı. "Av etinin tadını çıkartmadan avın bittiği görülmüş mü?"
Elimde olmadan güldüğümde o da güldü. Gülüşünü gördüğümde kalbimin içine bir korku çöreklendi. Yalnızca birkaç ay sonra bu gülüşü sonsuza kadar kaybedebilirdim. Kısa bir süre öncesine kadar varlığından bile haberdar olmadığım ölü bir tanrı için bunları hissetmem tuhaftı.
"Yapma," dedi yüzüme düşen saçlarımı geri çekerken. Üşüdüğümü fark ederek bana usulce sokuldu. "Geleceği düşünerek şu anımızı bozma. Şu anda buradayız, sen ve ben. Önemli olan şu an."
Yutkundum. "Bu sabah gördüğüm kehaneti sen de gördün, ayrılacağımızı biliyorsun."
Rae parmaklarını dudaklarıma bastırdı. "Sana kehanetlerin değişken olduğunu söyledim Mara, bunun gerçekleşmemesi için elimden geleni yapacağım."
Rae'yi hafifçe üzerimden ittiğimde kendini yanıma bıraktı. "Büyülerimle aranın çok iyi olmadığını biliyorum ama bana güvenmene ihtiyacım var."
Koyu renk kaşları düşünceli bir şekilde çatıldı. "Bana yine ne yapacaksın?" Durdu, "Ya da yapmadığın bir şey kaldı mı?" diye ekledi.
YOU ARE READING
ÖLÜ TANRININ ŞARKISI
Fantasy•Yetişkin okurlar içindir• Kandan kıyafetlerimizi kuşanıp da, İçtiğimizde suyundan kehanetin, Biliriz hepimiz aslında, Ona ait bedenlerimiz. Apollon, Apollon. Gel de gör bizi, Kutsal bakirelerini. Al da götür bizi, Kutsal gelinlerini. Çıplak bedeni...