Bölüm 25, En Çok Güneşin Günahları Yakarmış

31K 2.8K 1.2K
                                    

Bölüm 25, En Çok Güneşin Günahları Yakarmış

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüm 25, En Çok Güneşin Günahları Yakarmış

Bazı günler bunu yeterince hak ettiğimizi düşünürlerse sabah ayinlerinden sonra birkaç saatliğine de olsa sahile inmemize izin verirlerdi. Rahibeler bizi gözlerken ayinde giydiğimiz kara kıyafetlerimizi çıkartır, ince tuniklerimizle deniz koşardık. Hele bir de hava güzelse, dalgaların tenime vurduğu her andan zevk alırdım.

Yine de keyfimiz fazla uzun sürmezdi çünkü Penelop her seferinde öfkeyle peşimizden gelir ve elindeki sopayla bacaklarımıza vurarak su dizlerimizin üzerine geçtiği anda bizi tapınağa kadar sürükleyerek götüreceğini söylerdi. Yara izi güneşin altında acımasızca parlarken o bundan gurur duyarak kafasını kaldırırdı. Ben de her defasında aynı şeyi düşünürdüm, ona bunu yapan bir tanrıya nasıl olur da ibadet edebilirdi?

Tabi ki kısa sahil gezintilerimiz sırasında mutlak bir özgürlüğümüz yoktu. Boğulmamız yasaktı, eh, haliyle yüzmemiz de. Gülmemize ya da ağlamamıza izin yoktu. On yedi yıl on yedi ay ve on yedi gün boyunca sadece ona adanmış nefesler almamıza izin vardı. İnanmadığım tanrılar aşkına, ölmem bile yasaktı.

Ve tüm bunların tek bir suçlusu vardı.

Sunağın önünde duran heykeline bakıp ondan ne kadar nefret ettiğimi ilk defa düşündüğümde bunun son olmayacağını biliyordum. Hiçbir zaman onun gelini olmak istemedim, elimde olsa onlara göre kutsal sayılan bu görevi şehirdeki kızlardan birine verir, şehrin hemen dışındaki bağlarda günlük bir testi şarap karşılığında çalışırdım.

Söylememe gerek var mı bilmiyorum ama düşünmemiz de yasaktı. Sorgulamamız kabul görmez, bizden tam itaat beklenirdi. Ne bedenim bana aitti ne de ruhum. Benden önceki gelinlerin de böyle olmuştu benden sonrakilerin de böyle olacaktı. Ama belki de yaptığım büyük hata sayesinde benden sonra gelecek tüm genç kızların ağza alınmayacak kaderlerini de değiştirmiş oldum. Artık gelin olmak yoktu, ona kurban olarak sunulmak yoktu.

Şehrimin kadınlarına her zaman olduğu gibi sırf kadın olmalarından kaynaklanan bedeller ödetilecekti ama bu artık onların ödemesi gereken bir bedel olmaktan çıkmıştı.

Şimdi ayağımın altında ezilen taşları hissettikçe o günlere yeniden dönmüş gibiydim. Ellerimin arasında Rae'nin parmakları vardı ama yine de Penelop'un sopası her an bir yerden şaklayarak üzerime inecek gibiydi. Deniz köpürüyor ve o köpürdükçe ben de nefretle geçen günlerime geri dönüyordum.

Sonra onu gördüm, Apollon'u. Ben onu gördüğümde onun da beni gördüğünü biliyordum çünkü yavaşça denizi arkasına alarak bize döndü.

Bugün kanatları yoktu. Bugün güneş yoktu. Altın defne tacı ve sade beyaz tuniğiyle sahilde kısa bir yürüyüşe çıkmış bir kral gibi duruyordu.

O bir kral değildi. O hiçbir şey değildi.

Bizi gördüğünde güneş gözleri hafifçe kısıldı, suratında memnuniyetsiz bir ifade belirdi. Açıkça bizi küçümsedi, bakışlarıyla sanki dengi olmadığımızı bize hatırlatmaya çalıştı.

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now