Bölüm 9, Seninle Savaşacağımı Söylemiştim

47.7K 4.3K 3.3K
                                    

Bölüm 9, Seninle Savaşacağımı Söylemiştim

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Bölüm 9, Seninle Savaşacağımı Söylemiştim

  Sallanıyordum.

  Neler olduğunu algılayabilmem için birkaç saniye geçmesi gerekti. Tamamen karanlıkta olduğum için gözlerimi açsam da etrafımı göremiyordum. Yine de Troya'da Rae'nin sarayında olmadığıma emindim.

  Bir kez daha sallandım, oturtulduğum zeminde yana doğru kayıp düştüm. Yalnızca gözlerim değil ellerim ve ayaklarım da bağlı olduğu için düştüğüm yerde kaldım, kalkamadım.

  Başımdaki korkunç ağrıya rağmen neler olduğunu hatırlıyordum. Kapıma gelen adamın ve suratımın ortasına inen kılıcının kabzası gözümün önünde bir kez daha canlandı.

  "R-" Karanlığa doğru ismini haykırmak istesem de dudaklarımın arasından yalnızca isminin baş harfi çıktı. Bir kez daha denedim ama yine başarısız oldum.

  "Yerinde olsam kendimi daha fazla yormazdım," dedi karanlığın içinden bir ses, beni her neredeysem buraya getiren adamdı. "İsmini yüksek sesle anıp onu başımıza bela etmene izin vereceğini mi sanıyorsun?"

  Karanlıkta adamın nerede olduğunu göremesem de yine de zor bela da olsa düştüğüm yerden kalktım ve sırtımı dikleştirerek oturdum. "Beni bulması için ona seslenmeme," gerek yok derken içimden gerçekten de böyle olmasını umuyordum.

  Adam güldü, sesi tahminimden de yakında geliyordu. "Vahşi hayvana benziyorsun," derken sesindeki tiksintiyi gizleme gereksinimi bile duymadı. "Ama olsun, seni ehlileştirir."

  "Siktir git," diyerek karanlığın içine tükürdüm.

  İki soğuk el suratımı kavradı ve gözlerimi açtı. Gözlerimi kırpıştırarak titrek mumlarla aydınlatılan ahşap odaya baktım, bir kez daha sallandık. İşte o zaman bir gemide olduğumu anladım. Nereye gittiğimizi bilmiyordum ama son hızla Troya'dan uzaklaştığımız kesindi.

  Karşımdaki adamla göz göze geldim. Saçları yoktu ve alnının tam ortasında kocaman bir güneş figürü vardı. Onun kim olduğu daha doğrusu kimin için çalıştığı şüphesiz bir şekilde açıktı. "Apollon gelip beni kendisi alamayacak kadar mı çok korkuyor ondan?" Rae, Rae, duy beni.

  "Hayır sadece seni gelip kendisi alacak kadar önemsemiyor." Sözlerinin yalan olduğunu gri gözlerine bakar bakmaz anladım. Korkuyordu ama neyden?

  "O halde beni neden istiyor?"

  Gri gözleri benden uzağa çevrildi, sakince ahşap odadaki kumların içine gömülü testilere baktı. "Çünkü sen onun olmalıydın."

  "Ben kimsenin değilim," dedim anında nafile bir çaba olduğunu bilsem de kollarımdaki ipler çözmeye çalışarak. "Ama onun hiç değilim."

  Uzun siyah cübbesi bana o gün tapınağa yürürken giydiğim elbiseyi hatırlatmıştı. Ruhumun sıkılışını ve çaresizliği bir kez daha hissettim. "Buna o karar verebilir, sen değil." Uzanıp ellerimdeki iplerden tutarak beni ayağa kaldırdı, ayaklarımdakileri yavaşça çözerken, "Sakın kaçmaya çalışma yoksa kafanı ezip seni denize atarım."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now