Bölüm 39, Anneleri Olmayan Çocuklar

16K 1.7K 1.1K
                                    

Bölüm 39, Anneleri Olmayan Çocuklar

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bölüm 39, Anneleri Olmayan Çocuklar

Sessizlik katlanılamazdı. Atların nallarından çıkan seslere o kadar odaklanmıştım ki başım ağrımaya başlamıştı. Hava bunaltıcıydı ve nemliydi. Saçlarım çoktan örgülerimden kurtulmuş, yılan gibi kıvrılarak enseme yapışmıştı. Sanki yaz bahara kenara çekilmesini söylemiş, sahneye vaktinden önce çıkmaya karar vermişti.

Atım yorulduğunu belli edercesine burnundan hırıltılı bir ses çıkarttığında dizginleri çektim. "Biraz dinlenmeye ne dersin?"

Tara'nın beni ilk başta duymadığını düşündüm çünkü ilerlemeye devam etti. Ama birkaç boy daha gittikten sonra o da atını durdurdu, hayvanın başını bana doğru yönlendirerek döndü. "Şimdi durursak limana anca sabah varabiliriz," derken sesi öğle güneşi kadar yakıcıydı.

Çatlayan dudaklarımı nemlendirmek için yalayarak, "Yola gece devam edebiliriz," dedim. "Ya da Rae'nin gücünü kopyalarım ve bizi doğrudan Athina'ya götürürüm."

Tara suratını buruşturdu. "İnan bana gece olduğunda bu ormanlarda yolculuk etmek istemezsin," derken sesi kulağa sıkıntılı geliyordu. Acaba kaç gece gergin yayıyla bu ormanlarda vakit geçirmişti? Atının sağ tarafına hafifçe vurdu, hayvan onu taşımaktan bitap düşmüş gibi bana doğru yorgun adımlar attı. "Ve geçitlerin hepsinde askerler varken Rae'nin güçlerini kopyalaman almamamız gereken bir risk. Biz sıradan kadınlarız, bunu unutma," dediğinde bunu belki de yola çıktığımızdan beri bininci kez tekrarlamış oldu.

Troya limanı düşman askerlerinden dolayı kapalı olduğu için en yakın şehirlerden birinin limanını kullanarak Athina'ya geçecektik ama bu şehir bize iki günden biraz daha yakındı. Dün yalnızca birkaç saatliğine dinlenmiştik. Güneş doğduğundan beri hareket halindeydik ve itiraf etmem gerekir ki artık kıçım at üstünde oturmaktan sızlamaya başlamıştı.

Keşke oturduğum Rae'nin kucağı olsaydı, en azından alacağım zevk bu acıya değerdi.

Daha fazla dayanamayarak attan aşağı indiğimde Tara da gönülsüzce atından ayrıldı. Devrilmiş bir ağacın dibine oturduk, yanımızda getirdiğimiz peynir ve meyveleri birbirimizle konuşmadan hızla yemeye koyulduk.

Lanet olasıca oldukça can sıkıcı bir yol arkadaşıydı. Eğer onun yerinde Karr olsaydı en azından beni sinirlendirip güldürebilir, kafamı dağıtacak o ilginç hikayelerinden birini anlatabilirdi.

Burnumun üzeri ve tüm suratım uzun saatler boyunca güneşte kalmaktan ötürü yanmaya başlamıştı. Parmaklarımı tenimde gezdirirken suratımı buruşturdum, kesinlikle berbat bir kızarıklık beni bekliyor olmalıydı.

Tara yemeğini bitirip arkasına yaslandı. "Fena yanmışsın," dedi bilmiş bir şekilde. Sanki söylemese farkına varmayacaktım.

İçimi çekerek mataramdan avcuma biraz su döküp suratımı yıkadım. Şu an en çok istediğim şey hamamda, serin sularda olmaktı. Bir de Rae'nin bana eşlik etmesi. Elbette.

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin