Bölüm-57

19.8K 1.8K 176
                                    

Keyifli okumalar..

Vakit öğleden sonra dört sularıydı. Genç kadın; dört mevsim duvarları çiçeklerle donatılmış, yaz kış demeden gün ışığını muazzam şekilde içerisine alan cam tavanlı, beyaz renklerin ağırlıkta olduğu ve ömrü hayatında gördüğü en ferah yer olan kış bahçesine gelmişti.

Bu bahçenin çiçekleri bizzat içerisinde bulunan ufak çaplı serada yetiştiriliyordu. Geniş arazi sınırları içerisinde, evinden sonra en huzurlu olduğu yer burasıydı Bahar'ın.

Ortadaki süs havuzunun kenarlarına yerleştirilmiş dantel gibi işlenmiş beyaz banklardan birine doğru yöneldi. Yukarıya doğru büyükten küçüğe dairesel şekilde kat kat sıralanmış mermerlerin işçilikleri roma sütunlarını andırıyordu. Aslan başı şeklinde çeşmeleri bulunan havuz o kadar büyük ve ihtişamlı duruyordu ki kendisini burada bir manzaraya karşı oturmuş gibi hissediyordu genç kadın.

Lise çağlarında mübalağasız onlarcasını okuduğu aşk romanlarındaki İngiliz lordlarının malikanelerindeki uçsuz bucaksız yemyeşil bahçelerinde leydilerle yaptıkları uzun yürüyüşleri hep bu şekilde bir yerde hayal ederdi Bahar. Rengarenk çiçekler, kuş seslerinin eşliğinde şırıl şırıl akan şelaleler, göz alıcı parıltılı güneş, yemyeşil yerler, masmavi gökyüzü... Genç kadının hayaller aleminden bir kesitti sanki.

Derin bir iç çekip günlerdir yanından ayırmadığı fotoğrafı geniş cepli hırkasının cebinden çıkardı. Annesinin yüzünü artık biliyor olmak varlığını yalnızca maneviyat olmaktan çıkarmış iki insanın karşılıklı tanışıklığının elle tutulur maddiyatına dönüştürmüştü.

Annesi vardı. İşte tam olarak buradaydı. Fotoğraftan da olsa gözlerinin içine bakıyor, yüzüne gülüyordu.

Hep düşünürdü genç kadın acaba annesinin kaşı, gözü, endamı, boyu posu nasıldı diye. O da kendisi gibi mavi gözlü müydü? Yoksa yine kendi gibi kısa boylu muydu? Şimdi anlıyordu ki kendisine göre sahip olduğu artıları da eksileri de annesine aitti. Bunun kritiğini yapabiliyor olmak bile müthiş bir histi.

Bahar kendisini bir bilmecenin içinde kaybolmuş gibi hissediyordu fakat o bilmeceyi çözmek de istemiyordu. Her ne şekilde sonuçlanırsa sonuçlansın annesi bu dünyayla olan bağlantısını çoktan koparıp gitmişti. Nihai sonuç buydu ve geriye kalan boşlukların bir önemi yoktu kendisi için. Annesini geri getirmenin en ufak bir yolu olsaydı babasıyla var gücüyle savaşırdı fakat ölüm insanoğlunun en büyük çaresizliğiydi ve ondan öte köy yoktu.

Hamza Mahir elindeki bu fotoğrafı kendisine verdi vereli öyle sarsılmıştı ki kaç gündür ruh gibi dolaşıyordu. Yine hayatıyla ilgili en büyük anlardan birisini onun yanında yaşamıştı.

İnsan insanla en fazla ne kadar bağ kurabilirdi? Adama olan sevgisi öylesine büyüktü işte.

Annesini ilk gördüğü an geldi aklına. İnanılmaz şaşkınlığını, o çok büyük hasretini ve ağlayarak geri gelmesi isteğini az da olsa bastırdıktan sonra fotoğrafa nasıl ulaştığını sormuştu. Daha fazlasının olup olmadığını, kocasının annesi hakkında başka bilgiler de öğrenip öğrenmediğini merak etmişti.

Hamza Mahir ise kendisine zaman vermesini ve sabırlı olmasını, dahasını araştırdığını dile getirmişti. O kadar kesin bir dille cevaplamıştı ki zamanı geldiğinde, yeterli bilgiye ulaştığında kocasının kendisine aktaracağından bir an bile şüphe etmemişti.

Sabırla bekliyor içi içine sığmadığı zamanlarda da kendisini buraya atıyordu.

Düşünce denizinde kaybolup giderken açılan beyaz kanatlı ferforje kapıdan gelen sesle başını çevirdi.

GÜMÜŞPALAWhere stories live. Discover now