Bölüm-3

131K 4.9K 702
                                    




Gümüşpala'nın hayatında baki olan iki kadından biri yıllardır bu devasa evi çekip çeviren, evdeki tüm bu koca koca adamların sayıp, sevgi duyduğu Hafize hanımdı.

Diğeri ise yetmiş yaşına da gelse içindeki yangınıydı.

Ne zaman aklına düşse ciğerlerine nefesi ne tek seferde alabilirdi ne de tek seferde verebilirdi.

Sıkışıp kalırdı hava düğümlenirdi adeta boğazında.
Annesiydi sebebi bu yaranın.

Küçücük çocukken gidişine gizli gizli ağladığı; yeni yetme delikanlıyken arkasından kızgınlıkla duvarları yumrukladığı, etrafa saldırdığı; yıllar sonra öğrendikleriyle senelerce günahını aldığını öğrendiği, ciğerini yakıp kavuran kadın, anası.

Çalışma masasının çekmesinden çıkardığı gümüş işlemeli narin çerçeveye suçlulukla bakan adam pür dikkat inceliyordu güzel yüzlü kadını.

Bir eli masanın üzerinde acele bir ritim tutturmuş giderken odadaki tek ses karşı duvardaki antika saatten geliyordu.

Hamza Mahir Gümüşpala 34 yıllık yaşamının hiçbir davasına kadınları alet etmemişti.

Hiçbir zaman bu kadar alçakça davranmamıştı fakat öyle feci bir yangının ortasına savrulmuştu ki bir damla suyun hatrına yakıp yıkmayı göze alıyordu.

Yıllardır edindiği prensipleri, kuralları, sınırları ne varsa yerle bir olmuş, küle dönmüş uçup gitmişti.

İntikam ateşi adamın içinde öyle harlı yanıyordu ki o ateşe yaklaşmanız demek ancak ve ancak sizin de yanmanız demekti ve adam kendi elleriyle ateşe atacağı kişiyi bekliyordu.

Derin bir nefes alıp çerçeveyi yerine özenle kaldırıp odadan ayrıldı.

Bahçeye adımını atar atmaz yirmi kadar adamı hemen kapının sağ ve sol kanadına elleri önlerinde birleştirilmiş şekilde karşılıklı tek sıra dizildiler.

"Nejat nerde?"

İçlerinden en eski adamlarından olan Ferhat bir adım öne çıkıp cevap verdi.
"Depoda abi"

Hamza Mahir adamlarının önünden geçerken Ferhat'ın omzuna iki kere ağır hareketlerle vurup öyle geçmişti.

Bu ağabeyinin lügatında 'sağol koçum' gibi bir şeydi ve Ferhat bu hareketle sevildiğini hissederdi.

Yeniler it gibi titrer, korkardı ağabeyinden eskiler ise hayranlıkla bakar, saygı duyarlardı.

Bu durum tam olarak Gümüşpala etkisiydi.

Loş ışığın hakim olduğu depoyu yalnızca küçük bir pencereden içeri sızan ışık huzmesi aydınlatıyordu.

Deponun ortasına doğru adımlayan Hamza Mahir, Nejat'ın sandalyeye bağladıkları adamı gözü dönmüş bir şekilde dövdüğünü gördü.

Adamı hallaç pamuğuna çevirmişti.Ağzından burnundan oluk oluk kan geliyordu. Hararetinden henüz kendisini bile fark etmiş değildi.

"Ulan Nejat hiç elinin ayarı yok."

Ağabeyinin sesini duyar duymaz toparlanıp o tarafa yöneldi Nejat.

"Abi seni beklerken laflıyorduk arkadaşla" Arka tarafına doğru başını döndürüp "Dimi lan Behçet?" diye alayla sordu yarı baygın adama.

Hamza Mahir 'tövbe estağfurullah' der gibi kafasını sağa sola çevirdi.
Elini Nejat'ın ensesine atıp kendisine yaklaştırdı.

Kimsenin duyamayacağı bir sesle konuşmaya başladı.

GÜMÜŞPALAWhere stories live. Discover now