-50-

8.9K 413 140
                                    

Ellinci bölüüüüm,

Yıkık okuyucularla gelsin !

Bölümü yazarken ağladığım için en büyük yıkım benim:(


Müdürün odasının girişinde, sekreterin koltuklarında sabırsızca bacağımı titreterek Baran'ın beni almasını beklerken akan göz yaşlarımı siliyordum.

Yine aynı şey olmuştu.

Gizem'in canını yakmak istememiştim. Zaten onu orda gördüğümü kimseye söylemeyecektim. Beni ilgilendiren bir durum değildi ama tıpkı Nisa'da olan olay gibi canımı yakınca gözlerim kararmıştı. Ne yaptığımı bile bilmiyordum !

Korkulan biri olmak isteyeceğim en son şeydi. Ben şiddetten bile hoşlanmazdım ki ! Abim ve Yiğit ile küçükken oynadığımızda bile onlara asla vurmaz, canlarını yakmaktan hep kaçınırdım.

Şimdi neden böyle olduğunu anlamıyordum.

"Arya !"

Abimin sesini duymamla hızla oturduğum koltuktan kalktım ve sarılmak için ona yöneldim ama bana attığı bakışla yerimde kalakaldım. Sarılmamı istemiyordu hatta yüzüme bile bakmayacak kadar sinirliydi bana. Oysaki ona sarılmaya çok ihtiyacım vardı. Sakinleşmek için ona ihtiyacım vardı.

"Sen arabaya geç. Ben müdürle konuşup geliyorum."

Baran arabanın anahtarını bana uzatıp, müdürün odasına girerken bir süre olduğum yerde kaldım.

Demek böyle olucaktık. Pekala.

Yavaş hareketlerle çantamı alarak okul çıkışına yöneldim ve Baran'ın arabasını bularak hızla kendimi koltuğa attım.

Gizem ile kavgamızı nöbetçi öğretmen görmüş, bizi ayırmış ve doğruca müdüre yönlendirmişti. Müdür ise bağırıp çağırarak velimi arayacağını söylemişti.

Bende tek bir çizik olmadığı için suçlu bendim. İtirazım da yoktu zaten.

Velim olarak Baran çağrılınca, ben de dışarda onu beklemek zorunda kalmıştım. O gelmeden gitmeme izin yoktu.

Aslında amcamın yerine onun gelmesi daha iyiydi. Boşu boşuna aileyi ayağa kaldırarak, onları üzmek istemiyordum. Zaten yeterince kişiyi üzmüştüm.

Baran'ın gelmesini dört gözle beklerken,oturduğum koltukta dizlerimi kendime çekerek küçüldüm ve dışarıyı izlemeye başladım.

Neredeyse şubat ayına gelmiştik ama hiç kar yağmamıştı. Sanırım içinde yaşadığımız gezegen ölüme adım adım yaklaştığının sinyallerini böyle veriyordu.

Soğuk havada esen rüzgar, sokaktaki ağaçların yapraklarını ritmik bir şekilde sallarken hipnotize olmuş gibi izliyordum. Hatta öyle dalmıştım ki arabanın çarpan kapısıyla yerimden sıçradım.

Baran gelmişti.

Oturuşumu düzeltip, bana bağırıp çağırmasını beklerken abim yine beni şaşırtarak tek bir kelime dahi etmeden arabaya çalıştırdı ve hızla sürdü. Haraketlerinin sertliğinden sinirli olduğunu anlayabiliyordum. Direksiyonu tutan parmak boğumları beyazlaşmış ve her vites değiştirdiğinde sanki nefret ettiği birini yumrukluyormuş gibi hırsla yapıyordu.

Arabanın içinde ki korkutucu sessizlikte ben de tek kelime bile edemezken aynı zamanda da Baran'a bakmaya korkarak bakışlarımı botlarıma dikmiştim.

İçten içe bir an önce eve varmak istiyordum. Uykum vardı ve ilk defa abim yanımdayken rahat hissetmiyordum. Oysaki hep tam tersi olurdu.

Eve gitme hayallerim birden arabanın sağa çekilmesiyle son buldu ve ben ani frenle kafamı vurmamak için torpidonaya tutunmak zorunda kaldım.

Organize İşlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin