"Derdin ne senin?"

302K 11K 202
                                    

Eve vardığımız gibi odama çekildim. En son kaldırabileceğim şey annemle kavga etmekti şuan. Küvetin suyunu açtım, içine banyo köpüklerini doldurdum, giysilerimi çıkarıp küvete girdim.
Bugün olanları düşünüyordum. Aslında annemlerin ilişkimizi öğrenmesi -pardon çakma ilişkimizi- fena değildi, iyi bile olmuştu, çünkü gerçekten ben saklamaktan yorulmuştum.
Dekolte olayına gelince, bu kadar kızacağını düşünmemiştim. Evet, dikkat çekiciydi, evet güzeldi, ama bu kadar abartılacak bir şey yoktu.
Onu aramayı düşünmüyorum. Nasılsa yarın şu turizm konferansı var, erkek oturur bahanesiyle gelir yanıma.
Banyoda biraz daha durup sonra çıktım, çiçekli bir pijama altı, pembe düz bir pijama üstü, pofuduk terlikler, tepede topuz..
Yatağıma geçtim, televizyonda hiçbir şey yoktu, bu yüzden uyumaya karar verdim. Ama ne yaparsam yapayım uyuyamıyordum. Aklım kavgada kalmıştı. Bakıyorum, mesaj yok arama yok..
İster istemez uykuya dalmışım sonunda. Uyandığımda 12'ye geliyordu saat. Konferans 2'deydi. Giyinip kahvaltı yapar, sonra da okula giderim diye düşündüm. Dünkü olaylardan sonra ellerimi ayaklarımı bile kapalı tutasım vardı. Dürüst olayım, korkmuştum biraz da. Sinirlenince korkunç oluyordu..
Giyinme odama geçtim, bej rengi cigarette bir pantolon giydim, üstüne krem, kalçamı kapatan uzun kollu şifon bir bluz giydim, üstüne de koyu kahve, yakası tilki kürkünden kaşe bir kaban geçirdim. Ayağıma kahverengi, yüksek topuklu deri botlar geçirdim, kahverengi büyük guess çantamı aldım. Saçlarımı sağ omzumun üzerinde atkuyruğu yaptım. Sade ve şık olmuştu, beğenmiştim.
Aşağıya indiğimde kahvaltı hazırdı. Mutfağa girince annemin de masada oturduğunu gördüm, masaya oturmadan önce çantamı ve kabanımı mutfağın içindeki oturma bölümünün koltuklarından birine astım, ardından kahvaltı masasına geçtim. Bir şekilde annemle yüzleşmem gerekecekti, ha şimdi, ha akşam..
Karşısına oturdum.
Kinayeli bir şekilde;
"Günaydın, hanımefendi."
"Günaydın anne."
Bir süre konuşmadık, sonra sessizliği bozan o oldu;
"Bir açıklama yapman gerekmiyor mu?"
"Nasıl bir açıklama?"
"Sevgilinle ilgili bir açıklama."
"Açıklamam gereken ne var? Sor cevaplayayım."
"Ne zamandır çıkıyorsunuz?"
"Okulun başından beri."
"Nasıl tanıştınız?"
"Okul kaydımı yaparken."
"Ciddi misiniz peki?"
Bu soru karşısında düşündüm biraz. Ciddi değiliz desem annem ayrılmamız için her şeyi yapardı. Adımın onunla anılıp sonra ayrıldığımızın duyulmasını istemezdi.
"Öyleyiz."
"Helin, cemiyetten en haz etmediğim kadının oğluyla çıkıyorsun, ayrıca normal bir aile değiller. Zenginlik, mal, mülk evet bizimle yarışırlar. Görgü? Bizimle yarışırlar. Ama kızım, o ailede mutlu olamazsın."
"Anne, evlenirsem oğullarıyla evleneceğim, Mehveş Hanım'la değil."
"O ailenin tek derdi avukat çıkarmak Helin. Onlar için ideal gelin adayı olabilirsin, ama o ortama girmeni istemiyorum."
"Anne, bir şey mi biliyorsun?"
"Tolga'yı gerçekten seviyor musun?"
"Evet, anne."
"O da seni seviyor değil mi?"
"Evet.."
"O zaman ailesini de sana ben değil o anlatır. Ben aranıza girmiş olmak istemiyorum. Tolga küçüklüğünden beri düzgün bir çocuk, biliyorum. Ama ailesi için aynı şeyi söyleyemem. Lafımı dinleyip ayrılmayacağın ortada, ama lütfen dikkatli ol."
"Peki.."
Yüzündeki hüzünlü havayı bir anda sildi.
"Ee? Kavga mı ettiniz dün? N'aptın çocuğa?"
"Kendi durduk yerde kavga çıkardı."
"Neden?"
"Elbisemin dekoltesi yüzünden."
Gülümsedi.
"Kolay gelsin Helin Hanım. Kurt'larla uğraşmak zor." Dedi, ayaklandı.
Yardımcılardan birine;
"Aysele söyleyin odama bir latte göndersin."
Dedi, ve çıktı.
Ne demeye çalışıyordu? Neden Tolga iyiydi de, ailesi kötüydü? Çıkacak ya bir yerden, hadi hayrlısı..
Konferansa 45 dakika falan vardı, arabama atlayıp okula gittim. Okula girdiğimde 20 dakika daha vardı. Erkenden gidersem duvar kenarı yer bulabilirdim. Böylece Tolga da yanıma gelirdi. Bu yüzden duvar kenarı koltuğu, taze Türk Kahvesine tercih edip, konferans salonuna yöneldim. Tahmin ettiğim gibi duvar kenarlarında birkaç boş koltuk vardı. Orta sıralardan bir tanesine gittim, oturdum. Solumdaki koltuğa da çantamı koydum. Telefonumu alıp kurcalamaya başladım. Salon yavaş yavaş dolmaya başladı, 10 dakika kala her yer dolmuştu. Klüp bu kadar kalabalık mıydı gerçekten? Hala yanıma gelmemişti. Gözüm kapıdaydı. O sırada, geçen gün Tolga'ya gelip konferans için gün soran çocuk - İsmi Batu'ydu sanırım- bana doğru gelmeye başladı. Yanımdaki koltuğun önünde durdu, çantamı kucağına aldı, koltuğa oturdu.
"Napıyosun? Tolga görürse seni öldürür."
"Buraya oturmamı o söyledi Helin Abla."
"Ha?"
Başını salladı. Nasıl yani? Cidden trip mi atıyordu bana? İnanamıyorum ya.
"Başka bir şey dedi mi sana?"
"Bana 'Git Helin'in yanına otur,konferans bitiminde amfi sakinleşince onu çıkar, arabasına bırak.' Dedi"
"Gerçekten trip atıyor." Sesli düşünmüştüm. Of! Bu adam insanı deli eder.
"Bir şey sorabilir miyim?"
"Sorabilirsin?"
"Onu bu kadar sinirlendirecek ne yaptın?"
"Sinirlenirsem ondan daha kötü olurum Batu. O elindeki çantayı kafanda parçalarım, anladın mı?"
"Tamam tamam. Karışmıyorum."
Şirin bir çocuktu. Ama konu şuan bu değildi.
Sonunda konferans verecek kişi salona giriş yaptı, takım elbiseli, uzun boylu bir adamdı.
Turizm'den, otel zincirinden, nasıl bu kadar büyüdüğünden falan bahsetti. Sıkıcı değildi doğrusu. Konuşmasının sonunda,
"Klüp asistanı çıkışta yanıma uğrarsa çok sevinirim." Dedi. Asistan Batu'ydu. Bu demek oluyordu ki ben de gidiyordum çıkışta.
Amfi sakinleşince çıktık, konferans veren adamın bulunduğu misafir bekleme salonuna gittik. Ben kapıda beklemeyi tercih ettim.
"Tamam, hemen geliyorum. Lütfen kaybolma." Dedi çocuk çaresiz çaresiz. Ne kadar korkuyorsa artık Tolga'dan..
5 dakikada falan çıktı Batu. Gülümsüyordu, yanıma geldi.
"Gidebiliriz." Yürümeye başladık.
"Neye sevindin bu kadar?"
"Söylerim ama, bildiğini Tolga Abi'ye çaktırma."
"Söz." Dedim. Bir de izci işareti yaptım. Çocuk sempatik, ben de kötüyü oynamayayım, bir arkadaşım olsun bari dimi?
"Otel zincirinin sahibi olan adam klüp öğrencilerinin hepsini önümüzdeki haftasonu bodrumdaki otelinde ağırlamak istiyor. Biletleri bile ödeyecekmiş." Sırıttı.
Gülümsedim.
"Tatile mi gidiyoruz şimdi?"
"Öyle valla."
Arabamın önüne gelmiştik.
"Batu?"
"Buyur Helin Abla?"
"Birincisi, yaşıtız. Sırf Tolga'nın sevgilisiyim diye bana abla demene gerek yok. İkincisi, konferans salonundaki tavrım için özür dilerim. Tolga'ya sinirlenmiştim."
"Biliyorum. Bugün ikiniz de sinirlisiniz, sorun değil. Görüşürüz" Dedi, içten bir şekilde gülümsedi, ve gitti.
Ben de arabama atlayıp evin yolunu tuttum.

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now