"Beni dinle şimdi.."

191K 6.8K 193
                                    




Büyükada'da son günümüz.. Döndüğümüz gibi o hummalı çalışmaların, hazırlıkların içinde bulacağız yine kendimizi. Hem heyecan , hem de sıkıntı veriyor insana.
O kadar çok ayrıntı var ki.. Her şeye rağmen güzel, çok güzel..

Gülümseyerek uyanıp banyoya gittim, güzel bir duş alıp saçlarımı kuruttum, odadaki dolabın önüne geçtim.
Üstüme toz pembe, benden oturan, şifon, askılı bir elbise giymiştim. Ayağıma bayıldığım taşlı sandaletlerimi geçirdim, makyaj masasının önüne geçtim. Saçlarımı tek örgü yapıp sol omzumun üstüne koydum.
Gözlerime kalınca bir eyeliner çekip rimel sürdüm, doğal tonlarda bir ruj sürdüm.
Aynanın önünden kalkarken köprücük kemiğimin içindeki dövme dikkatimi çekti, tekrar oturdum pufa. Sanırım gerçekten ilgi çekiciydi.
Dövmeyi Tolga gördükten sonra annemler de bir sonraki gün kahvaltıda fark etmişlerdi. Babam zararlı olduğu için biraz söylenmişti. Annem ise "Senin kararın, güzelmiş.." Gibi cümleler kurmuştu. Kahvaltı sonrası kız kıza kalınca da dönüp;
"Ne ara yaptırdın bunu?!" Demiş, Tuğba'yla gezerken yaptırdığımı söyleyince de İstanbul'a döndüğümüzde kendisini de götürmemi söylemişti.
Pelin'le gülmeden edememiştik. Pelin'in dövmesini daha önceden görmüş meğer annem, Pelin hint kınasından yaptırdığını söylemiş. Külliyen yalan..
Tolga'nın dövmeyle ilgili tepkisine gelince, ilgisini çekmemiş gibi yapmaya çalışıyor, çalışıyor ama dibinin düştüğüne eminim.
Kendi kendime aynaya bakıp sırıttım, odadan çıktım. Çıktığım an Tolga'nın odasının kapısı açıldı, o da çıktı.
Lacivert kanvas bir pantolon ve kırmızılı kareli bir gömlek vardı üstünde.
Gülümsemeden edemedim..
Yanıma geldi,
"Günaydın." Dedi.
"Günaydın.." Diye cevapladım, şirin bir ifadeyle.
Elini sol kolumun omzumla bitiştiği yere koydu, merdivenlerden indik. Bugün kahvaltıyı bir kafede yapacaktık. Annem, Pelin ve babam sabah erkenden kahvaltılarını yapıp denize gideceklerdi, büyük ihtimal gitmişlerdir, diye düşündüm.
Otelden çıkacağımız sırada sol omzumun üstündeki örgümü alıp sağ omzuma koydu. İlk başta amacını anlamadım, sonradan dövmeyi gizlemek için olduğunu anladım.
Kafeye doğru yürüyorduk. Yürüme teklifime her ne kadar sızlandıysa da ikna etmiştim. Bu güzel havada beni taksiye falan bindiremezdi.
Tolga'yı denemek için sol elimle sağ omzumdaki örgüyü geriye attım, saçlarım kaşındırmış gibi yapıp hafifçe kaşıdım.
Saçımın tekrar aynı yere gelmesi birkaç saniye içinde gerçekleşti. Tip tip baktım suratına.
"Ne var?" Manasında salladı başını.
"Sana da yaranılmıyor. Adını yazdırdım, gören sahipli olduğumu anlar, niye gizlememi istiyorsan.." Diye söylendim.
"Birincisi, dünya üzerinde o kadar çok pislik var ki, değil köprücük kemiğine, alnına bile adımı yazsan umursamazlar."
Göz devirdim, ters bir bakış atıp devam etti.
"İkincisi, sahipli olduğunu yüzüğünden anlayıversinler."
Normalde sağ elime takmam gereken yüzüğümü başından beri sol elime takıyordum. Aşkın nişanlı, evli diye evresi mi olurmuş? Ya aşıksındır, ya da değilsindir. O yüzük, sol elde duracak. Sevdiğin de, sol yanında duracak.
Gururla sol elimi hafifçe havaya kaldırıp gülümsedim, tekrar indirdim.
"Tamam da, dövmeyi gizlemesen ölmezsin.." Diye söylendim.
"O dövmeyi gidip adam gibi bir yerine yaptırsan gizlemem gerekmezdi."
"Nereye yaptıracaktım?"
"Ne bileyim, koluna falan."
"Şuanki yeri gayet güzel bence."
"Ulan.. Kızım saf mısın sen?! Sorun da o ya! Şuanki yeri fazla güzel..!"
Sağ dirseğimle kolunu dürttüm. Sırıtıyordum.
"Gülme, ciddiyim. Kaşınıyorsun."
Gülmemek için yanaklarımı ısırıyordum resmen. Şu kıskanç halleri, kıskanınca sinirlenişi.. Sevilesi adam..
Kafeye gelince her zamanki gibi en sakin köşedeki masayı tercih ettik, oturduk.
Kafe otele çok yakın olduğu için telefonumu almıştım sadece, onu da unutmamak için masaya koydum.
Tolga siparişleri verirken, ben de etrafı izliyordum.
"Ne kadar çabuk geçti beş gün.." Diye mırıldandım.
"Öyle." Dedi, devam etti;
"İstanbul bizi bekler."
"Hazırlıklar bizi bekler.." Diye mırıldandım.
"Heyecanlı mısın?" Dedi sırıtarak.
"Yoo." Dedim, kendi dediğime ben bile inanmayarak.
"İyi." Dedi, "Ben de heyecanlı değilim zaten."
Gözlerimi kısarak ters bir bakış attım.
"Heyecanlı olma, kork." Dedim, tek kaşını kaldırdı.
"16 cm topuğu olan bir gelin ayakkabısı yaptırdım, nikah masasında ayağını deleceğim.." Deyip, korkutucu bir bakış attım. Sonra da ister istemez gülmeye başladım.
"Kına gecesinde yengem gelecek kayınvalide niyetine, en büyük bayan akrabam o çünkü, haberin olsun." Dedi.
"Biliyorum, konuştuk Firdevs Yenge'yle." Dedim bilmiş bir tavırla. Ekledim,
"Annemle çok iyi anlaştılar, pazartesi annem, yengen ve Tuğba'yla alışverişe çıkacağız." Dedim.
Başıyla onayladı.
"Alışveriş için bir iki adam göndereyim, poşetlerinizi taşısınlar."
"Babamın şoförüyle kahya Sadık Abi gelecek zaten." Dedim.
"Babanın şoförü silah kullanabiliyor, değil mi?"
"Nereden bileyim hiç kullanırken görmedim.." Diye mırıldandım, ters bir bakış attı.
Bu sırada siparişler gelmişti. Hem yiyor, hem de konuşuyorduk.
"Baban silah kullanamayan adamı şoför olarak almaz, sorun yok o zaman." Dedi.
"Ne gerek var ki.." Diye mırıldandım.
"Neye?"
"Silah kullanan adama."
"Sen yine pembe bulutların, pembe yaprakların olduğu dünyana geçiş yapmışsın Helin. Herkes bu düğünü bekliyor. Dostlarımız da, düşmanlarımız da."
Son cümle tüylerimin ürpermesine yetmişti. Haklıydı. Ne diyebilirdim ki..
Moralimin bozulduğunu anlayıp ortamı düzeltmeye çalıştı.
"Balayı için istediğin özel bir yer var mı?"
"Hayır, onun hakkında düşünecek vakit bile bulamadım çeyiz hazırlıklarından." Dedim, şımarık bir somurtuşla.
"Tamam, ben hallederim." Deyip göz kırptı.
Haydi hayırlısı..

Yarı'm #wattys2016On viuen les histories. Descobreix ara