"Yaşayamayacağımı Düşündüm."

140K 6.7K 83
                                    


"Helin Hanım.."
"Helin Hanım.."
Hiç bu kadar zor uyandığımı hatırlamıyorum. Göz kapaklarım kalkmayı reddediyorlardı..
Onlarla girdiğim savaşı kazanıp bir şekilde açtım gözlerimi..
Aile doktorumuz Hikmet Bey'i görünce ne olduğunu anlamadım bir an..
"Neden buradasınız?"
"Biraz sinirleriniz bozulmuş sanırım, sakinleştirici bir iğne yaptım size, son birkaç saati hatırlamıyor olabilirsiniz, bir iki saat içinde normal halinize döneceksiniz."
Bir elimle başımı tuttum;
"Başım ağrıyor."
"Uzun süre ağladığınız için olmuş olabilir.."
"Neye ağladım?"
"Helin Hanım, dinlenmenize bakın.." Deyip ayaklandı, kapıya yöneldi. Tam çıkacağı sırada konuştum;
"Hikmet Bey."
"Buyrun?"
"Tolga'yı çağırın."
Başını hafifçe olumsuz anlamda sallayıp gitti.
Neler oluyordu böyle?
Telefonumu aradım, bulamadım. Zor da olsa yataktan doğruldum, banyoda elimi yüzümü yıkadım, giyinme odamdan geçerken üstüme baktım. Siyah bir tayt ve Tolga'nın siyah tişörtü vardı üstümde.
Odama yöneldim, oradan da çıkışa.
Bu feci baş ağrısı da neydi böyle?
Sol elimle başımı ovarak aşağı kata indim.
Babam salonda, birisiyle telefonda konuşuyordu. Sinirli olduğu her halinden belliydi. Yanına gitmedim, mutfağa geçtim. Kendi aralarında toplaşmış, muhabbet eden hizmetçilerden biri beni görünce yalancı bir öksürük yaptı, hepsi anında yan yana dizildi.
"Günaydın Helin Hanım, bir isteğiniz var mı?"
"Baş ağrımı kesecek bir şey yapın." Dedim mutfaktaki koltuklara otururken. Bir tanesi başıyla onaylayıp hemen mutfak tezgahına döndü, diğerleri tekrar toplaştı.
"Yazık olmuş.."
"Çok gençti daha."
"Helin Hanım nasıl bu kadar sakin?"
"Hikmet Bey gelip sakinleştirici yapmış."
"Hatırlamıyor mu yani?"
"Bir saate her şeyi hatırlar dedi çıkarken."
"Ahmet Bey birazdan Ankara'ya gidecekmiş."
Bunlar ciddi ciddi duymadığımı mı sanıyorlardı?
İçeriye Mualla Dadı girdi, hepsi anında sıraya dizildi.
Mutfağın iyice içine girip beni görünce hizmetçilere korkunç bir bakış attı, sonra yanıma geldi.
"İyi misiniz Helin Hanım?"
"Annemler nerede dadı?"
"Pelin Hanım okula gitti, anneniz salonda, babanızın yanında."
Başımla onayladım.
"Saat kaç?"
"8'e geliyor."
"Dünü hatırlamıyorum ben, ne oldu?"
Yüzü resmen sararmıştı.
"Bir saate kadar ilacınızın etkisi geçecek, hatırlarsınız."
"Dadı.."
Bana döndü,
Tüm masumluğumu kullanarak bir bakış attım;
"Dün gece, ne oldu?"
Bu sırada hizmetçilerden biri, adaçayı getirdi.
Hala ısrarla dadının gözlerinin içine bakıyordum.
"Gelin, odanıza çıkalım, orada konuşalım."
Başımla onayladım. Merdivenlerden çıkarken,
"Telefonumu bulamadım, nerede? Tolga ararsa merak edecek.."
Elini sırtıma koyup odama girmemi sağladı, benimle birlikte içeri girdi.
"Hizmetlilerden birine söylerim bulur şimdi, siz onu dert etmeyin.." Dedi, beni odamdaki karşılıklı berjerlerden birine oturttu.
"Dadı, anlatacak mısın?"
"Anlatacağım, ama sakin olmanızı istiyorum."
Bu sırada berjerlerin ortasındaki yuvarlak sehpanın üstüne koyduğum sol elimi iki elinin arasına aldı.
"Tamam, dinliyorum." Dedim sabırsız bir sesle.
"Gerçekten hatırlamıyor musunuz?"
Başımı olumsuz anlamda salladım.
İç çekip konuşmaya başladı.
"Dün gece biz tüm hizmetlilerle alt kata, odalarımıza geçmiştik. O sırada babanız gelmiş, siz karşılamışsınız.."
Başımla onayladım, hatırlar gibiydim..
"Sonra anneniz ve Pelin Hanım odalarına çıkmış, siz babanızla televizyon izlemişsiniz, hatırlıyor musunuz?"
Emin değilim, manasında bir ifade yerleştirdim suratıma.
"Devam edin.." Dedim.
"Bir kaza haberi gördünüz, büyük bir kaza haberi."
Taşlar yavaş yavaş yerine oturuyordu. Sağ elimle başımı ovuşturdum,
"Hatırlıyorum.."
"Kazadaki arabayı göstermiş ekran, plakayı görmüşsünüz siz.."
Gözlerimi kapayıp hatırlamaya çalıştım. Hatırlayamadım.
"Plakada ne varmış?" Dedim tedirgin bir ifadeyle.
"Plaka, Tolga Bey'in arabasının plakasıymış."
"Yani kaza.."
"Tolga Bey kaza yapmış."

Son duyduğum cümle beynimde yankılanıyordu. Yavaş yavaş dün geceyi hatırlıyordum. Ağlama krizlerim, sinir krizlerim, doktorun eve gelişi, hepsi silik silikti, ama aklıma oturuyordu.
Başımı olumsuz anlamda salladım.
"Onun arabası değildir."
Dadı da başını olumsuz anlamda salladı.
"Babanız teyit etmiş, onun arabasıymış."
Oturduğum yerden bir anda doğruldum,
"Tolga iyi değil mi?! Bir şeyi yok! Dimi?!"
"Hiç bir bilgi alamadık.."


İnsanın canı nasıl bu kadar acıyabilir? Hem de fiziksel bir şiddete maruz kalmadan..
Daha bir ay önce, karnım boydan boya kesilmişti resmen.
Yemin ediyorum, şuan çektiğim acının yanında o, hiçbir şey değil.
Sanki biri geliyor, göğsümü yarıp kalbimi alıyor içimden..
Ağlarken hıçkırıyorum ya, sanki boğazım yırtılıyor..
Duvarlar üstüme üstüme geliyor, içinde bulunduğum o devasa oda, kafes gibi..
Ruhum ayrı, bedenim ayrı acı çekiyor..
İliklerime kadar hissediyorum.. Sanki, kanım, damarlarımdan akarken zorlanıyor, geçemiyor.
Sanki, görünmeyen bir kuvvet, göğsüme bastırıyor, nefessiz kalmam için uğraşıyor.

Kaç saat geçti bilmiyorum.. Babamın talimatıyla Hikmet Bey'in tekrar geldiğini , bir kere daha sakinleştirici aldığımı hatırlıyorum. Ne fark eder ki? Uyanınca olaylar bitmiş olmuyor.
Ara sıra hizmetçiler gelip, yanımda oturup beni sakinleştirmeye çalışıyor, sonra bana katılıp ağlamaya başlıyorlardı.
Annem bir iki kez geldi yanıma, ama fenalaşınca dadı çıkardı onu da.
Kimin yanımda olduğunun ne önemi var?! İstediğim tek şey Tolga'yı görmek!
Nefesim bir kere daha sıkışmaya başladı. Hıçkırıklarımın arasında nefes alamıyordum. Üstüme çöken ağırlık, yine esir almıştı beni.
Dayanamıyordum artık. Kalkıp bir şeyler yapmak zorundaydım. Ağlarken aynı anda yatağın kenarından hafifçe doğruldum, bu sırada üstümdeki tişörtü fark edip zaten durmayan hıçkırıklarıma bir yığın daha yenisini ekledim. Odamda başımda bekleyen hizmetçi kalktığımı görünce oturduğu berjerden doğruldu, elimle gitmesini işaret ettim.
Gözyaşlarım yüzünden her tarafı bulanık görüyordum, bir anda gözlerim karardı, son hatırladığım şey, başımdaki hizmetçinin çığlığıydı..


Göz kapaklarım yine savaş açmıştı bana.. Belki de teslim olmalıydım, açmamalıydım gözlerimi. Açınca iyi şeyler olmuyordu artık..
Bir ara açacak gibi oldum, sonra vaz geçtim. Bu kabustan uyandığıma emin olmak istiyordum.

"Helin.."
Bu ses..
"Güzelim.."
Bu Tolga'nın sesiydi.
Gözlerimi zorlukla açıp sol tarafa baktım. Oradaydı.
Her şey gerçekten bir kabus muydu? Gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Ne zamandır böyle berbat rüyalar görüyordum?
Sağ elimdeki acıyı hissettim, sol elimi sağ elime attığım sırada ani bir hareketle tuttu elimi.
"Şşt. Dokunma."
Başımı hafifçe çevirip sağa baktığımda başucumda duran serumu gördüm, kabloyu takip edince sağ elimin üstünde açılan damar yolunu kapatan bantı.
Neler oluyordu böyle? Asıl rüyayı şimdi mi görüyordum?
Elimi yatakta oturan Tolga'ya doğru uzattım, bir şey söyleyeceğimi düşünüp yaklaştı, eğildi. Elimi yanağına koydum.
"Sen.. gerçek misin?"
Anlamadığını belli eden bir ifadeyle baktı.
"Rüya değil mi?"
"Rüya değil." Dedi, sesindeki şefkati hissetmemek imkansızdı.
"Ama sen.." Dedim, durdum. Sağ elimle gözlerimdeki yaşları sildim, devam ettim;
"Yani senin araban.."
"Evet, benim arabamdı." Dedi. Bir an içim ürperdi.
"Sen iyi misin?" Dedim.
"Arabada değildim."
Anlamadığımı fark edip devam etti,
"İşimiz uzamıştı, benimle gelen avukatın ablasının düğünü vardı, arabamı ve şoförü ona bıraktım, gönderdim."
"Ama sen hiç bir mesajım.."
"Hiç bir mesajına, aramana cevap vermedim." Dedi. Bu sırada, yanıma uzanmış, sağ dirseğinin üstünde doğrulmuştu. Ben de ona döndüm. Elimi yine yanağına koydum.
"Vermedin.." Diye tekrar ettim.
Bir eliyle gözyaşlarımı siliyordu. Hala farketmeden ağlıyordum..
"Senin okuldan çıktığın saatlerde yemekteydik. Garson dengesini kaybedip elindeki içecek dolu tepsiyi masamıza düşürdü, telefonum bozuldu."
"İyisin.." Dedim son derece cılız bir sesle.
"İyiyim.." Dedi.
"Çok korktum." Görüşüm yine bulanıklaşmıştı.
"Biliyorum.."
"Sana bir şey oldu sandım."
"Biliyorum.."
"Ben.. Öyle bir şeyi kaldıramazdım.."
İlk kendi doğruldu yatakta, sonra omuzlarımdan tutup benim de oturmamı sağladı. Bir eliyle sırtımdan tutuyor, bir eliyle de yüzümdeki saçları geri itiyordu.
"Özür dilerim." Dedi. Bu sefer hıçkırıklarıma engel olamadım. Sesli bir şekilde ağlamaya başladım, anında kendine çekti, sarıldı.
"Özür dilerim."
Başımı omzuyla çenesi arasındaki boşluğa gömmüştüm.
"Yaşayamayacağımı düşündüm." Dedim. Daha sıkı sarıldı.
"Özür dilerim."
Bir elimi yumruk yapıp sırtına geçirdim. O halsizlikle ne kadar olduysa artık..
"Haber vermeliydin!" Dedim hıçkırırken.
"Vermeliydim."
"Düşüncesizin tekisin!" Bir yumruk da omzuna geçirdim.
"Kesinlikle öyleyim."
"Aptalsın!"
"Öyleyim."
"Öküzsün!"
"Önde gideniyim." Histerik bir şekilde güldüm. Sonra tekrar ağlamaya başladım, normal değildi halim.
Beni kendinden ayırdı, omuzlarımdan tutup tekrar yatağa yatırdı.
"Şimdi dinlenmeni istiyorum." Dedi.
"Uyursam uyanınca gidersin."
"Sen uyanana kadar burada duracağım."
"Ama bu bir rüya olabilir."
"Değil, hadi.." Dedi, istemeye istemeye gözlerimi kapattım. Yüzüme düşen saçlarımla oynuyordu.
Bu sefer, huzurlu bir uykuya daldım..

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now