"Hele bir baksın.."

271K 10.5K 296
                                    

Ciddi manada endişelenmeye başlamıştım. Tolga'nın problemi neydi?

Yemeklerimizi hızlıca yiyip otele döndük, hiçbir şey yapmadan beni odama bıraktı, kendi odasına geçti. Aramasını bekledim, yanıma gelmesini bekledim, yapmadı.

Sabah erkenden uyandım, eşyalarımı toparladım. Kahvaltıdan sonra otobüsle havaalanına bırakılacaktık. Tüm eşyalarımı topladığıma emin olup, önceden ayırdığım giysilerimi giymeye başladım.
Beyaz dar pantolon, siyah kolsuz, şifonlu bir bluz, siyah stiletto, siyah michael kors çanta. Kolyelerimi gece boynumdan çıkarmamıştım, yine dokunmadım. Saçlarımı sağ omzumda topladım. Siyah güneş gözlüklerimi başıma koydum.
Tolga hala gelmemişti, uyuyor olabilir miydi? Olmasınn! Yemeğe geç kalacağız. Çantam ve valizimi odamda bırakıp hemen yan odamdaki Tolga'nın kapısını çaldım. Aynı anda, otele geldiğimiz gün Batu'nun Tolga'nın yanına gitme sebebini anlamıştım. Bu oda işini Tolga ayarlamıştı..
Kapıyı açmayınca telefonunu çaldırdım, hemen açtı;
"Efendim güzelim?"
"Günaydınn! Kalk hadi kahvaltıya geç kalacağız."
Omzumda bir el hissedince irkildim. Arkama döndüğümde, O'nu gördüm.
"S-sen dışarıda mıydın?"
Gülümsedi
"Evet yeni geldim, seni uyandırmaya geliyordum."
"Ödümü kopardın."
Sırıttı.
"Aç değil misin?"
Gözlerim parladı hemen tabi;
"Çok acıktım."
"Gel inelim."
"Valizim?"
"Boşver dursun orada."
"Ama kapıya bırakın otobüse yerleştirilecek dediler?"
"Helin."
Sustum.

Tüm enerjimi kullanarak neşeli davranıyordum. Cıvıl cıvıl olursam onun da morali yerinde olur mantığıyla hareket ediyordum.
Kahvaltımız bittiğinde ben odama gidip valizimi kapıya çıkarmayı planlarken o beni lobiye götürdü.
Ne oluyor? Manasında bir bakış atınca,
"Sabah kahvesi?" Dedi oturduğu koltuktan sırıtarak.
Karşısındaki koltuğa oturdum,
"Geç kalacağız Tolga, İstanbul'da içelim?"
"Neye geç kalacağız?"
Yerimden kalkıp önünde durdum. Elimi alnına koydum, ateşi de yoktu.
Elimi tuttu.
"Neye geç kalacağız?"
"Uçağa! Neye olacak?"
"Uçağımız bugün değil ki."
"Bugün."
"Hayır değil."
"Tolga herkesi görmüyor musun, valizlerini toplamışlar, biletlerimiz de bu güne."
"Onların biletleri bu güne. Bizim değil."
Hala elimi bırakmamıştı.
"Tolga, hap falan mı aldın, iyi misin?"
"İyiyim Helin, sen iyi misin?"
"Dalga geçme benimle, içtin mi?"
Boynuna yaklaşıp koklamaya başladım. İçki de kokmuyordu ki.
Tam geri çekilecekken çenemi tuttu, gözlerini gözlerime sabitledi,
Çarpık bir gülümsemeyle,
"Biz biraz daha Bodrum'da kalacağız." Dedi.
Ben suratına şaşkın şaşkın bakarken o da gülmeye başladı.
Elini bırakıp koltuğa yönelmeye çalıştım, elimi bırakmadan önündeki sehpaya oturttu.
"Tolga, dersler ne olacak?"
"Pek önemli derslerimiz yok."
"Ailemin haberi yok."
"Şuan olmuştur bence."
"Hıa?"
"Annenle konuştum ben."
Yuh anne! Nasıl izin verirsin böyle bir şeye? Hadi izin verdin, nasıl bana haber vermezsin! Of ya!
"Ne kadar kalacağız burada?"
"Ne kadar istersen."
"Ne yapacağız peki?"
"Ne istersen."
Aslında bu, Tolga'nın şu bitkin halini düzeltebilmem için apaçık bir fırsattı..
Elini bırakıp karşısındaki koltuğa geçtim.
"İlk isteğimi söylüyorum o zaman."
"Söyle bakalım."
Gülümseyerek;
"Kahve."
Lobi garsonuna eliyle işaret yaptı, garson geldi,
"İki şekersiz Türk Kahvesi."
"Tabi efendim."

Kahvelerimizi içtiğimiz sırada tüm okul otobüse doluşmuştu. Batu otobüse binmeden önce yanımıza geldi,
"Abi, ben gidiyorum, istediğin bir şey var mı?"
"Yok koçum teşekkür ederim, İstanbul'da görüşürüz."
Tolga'yı başıyla onaylayıp bana döndü;
"Görüşürüz Helin."
El sallayarak;
"Görüşürüz Batu!"
Batu arkasını dönüp otelden çıkarken, Tolga'ya baktım. Kaşlarını çatmış bana bakıyordu.
"N'oldu?"
"N'olmuş?"
"Sinirlisin."
"Değilim!"
Başımla onayladım..
"Elin adamlarına niye el sallıyorsun?!"
"Batu'dan mı kıskandın?"
"O da bir erkek."
"Sence bana başka gözle bakmaya cesaret edebilir mi?"
Yorum yapmadı.
"Sen başımda olduğun sürece kimse bana öyle bakmaz, yani ölmek istemiyorsa bakmaz.."
Başıyla onayladı;
"Hele bir baksın."

Kahvelerimiz bitince yukarıya çıktık, benimle birlikte odama geldi, valizlerimi ve çantamı aldığı gibi götürmeye başladı.
"Hey! Tolga?! Nereye?"
Dinlemeden aşağıya indi. Amaan! Dengesiz herif. Ne yapıyorsa yapsın. Banane.
Elimi yüzümü yıkadım, üstümü saçımı düzelttim. Ardından ben de aşağıya indim. Tolga valizleri görevliye vermişti, büyük ihtimal o da arabaya koyacaktı. Tolga bana arkası dönük bir şekilde görevliyi izliyordu. Bir eli cebindeydi, diğer elinde telefon vardı sanırım. Gerçekten o telefonu görecek bir gram halim yoktu. Yanına gittim, cebindeki elini çıkarıp belime koydu, arabaya yönlendirdi. Sürücü koltuğuna geçti, otel görevlisi kapımı açtı, ben de koltuğa oturdum.
Sürmeye başladı..
"Nereye gidiyoruz?"
"......."
"Tolga?"
"Efendim?"
"Nereye gidiyoruz?"
"Ne meraklı kadınsın.!"
"Ne gıcık adamsın.!"

Uzun bir yolculuğun ardından sonunda durmuştuk. Arabadan indim, denizin üstünde kalan bir yamaca kurulmuş, ön cephesi tamamen cam olan, bembeyaz bir villanın bahçesindeydik.
Yamaç denizin üstünde kaldığı için bahçedeyken kendinizi bir gemide, denizin içinde gibi hissediyordunuz.
Tolga elinde valizlerle;
"Beğendin mi?" Dedi.
Arabada bana meraklı demişti değil mi? Tribe devam o halde.
Kollarımı bağladım.
"Fena değil."
Sırıttı.
Kapıya doğru ilerledi, eliyle gel anlamında bir işaret yaptı. Beyaz büyük kapıyı açtı, içeri girdik.
"Valizlerini odana bırakıyorum." Dedi, başımla onayladım. Alt katta girişte hemen solda büyük bir mutfak, onunla birleşik bir de oturma odası vardı. Sağ tarafta ise misafir lavobosu olduğunu düşündüğüm bir yer vardı. Kapıyı açar bakardım, ama tripliydim, meraklı görünmemeliydim. Yavaşça karşımdaki salona yürüdüm. Ön cephesi tamamen camdı, üst kat asma kat olduğu için tavanı da üst katın tavanıydı. Yani yukarıya çıktığınızda holden bakınca salonun tamamını görüyordunuz.
Salonda devasa boyutlarda bir televizyon, bilimum oyun konsolları, L şeklinde kocaman bir koltuk, yanlarında ise "Ben özel tasarımım!" Diye bağıran acayip şekilli iki adet tekli koltuk vardı. Ortada da camdan bir sehpa vardı.
Yavaşça üst kata çıktım. Üst katın holünden hem alt kat, hem de dışarısı mükemmel görünüyordu.
Kapısı aralık olan odaya girdim, Tolga içerideydi. Geldiğimi görünce;
"Odan." Dedi.
Sonra çıkıp, yandaki odaya girdi. Burası da onun odasıydı anlaşılan.
Odamın içinde bir kapı daha vardı, büyük bir jakuzinin de içinde bulunduğu bir ebeveyn banyosuydu burası.
Odamdan çıkıp karşıdaki kapıyı açtım, içeride sauna ve Türk hamamı vardı. "Keyfine düşkün züppe." Diye geçirdim içimden.
Sonra, aklıma iğrenç bir düşünce yerleşti;
"Yazın buraya başka kız gelmiş miydi?"
Zaten tripliydim, üstüne bu düşünce de beynimi kurcalamaya başlayınca saatli bombaya dönmüştüm resmen. Ben senin canını okumazsam Tolga efendi..
Valizlerimin içindeki giysileri, ayakkabıları ve çantaları düzgünce odadaki sürgülü dolaba yerleştirdim. Ardından ayakkabılarımı bir kenara fırlatıp, odanın balkonuna çıktım. Hava mis gibiydi.. Yürüyüşe çıkmak güzel olurdu doğrusu. Ama Tolga'ya tripliydim. "Belki sonra.." Dedim.
Üstümdeki giysilerden kurtulup rahat bir şeyler giymek istiyordum. Dolaptan kalın askılı,dizimin üstünde biten, çiçekli bir elbiseyi yatağımın üstüne attım. Altına giymek için ten rengi babetlerimi de yanlarına fırlattım. Elbiseyi geçirdim, babetleri giydim. Saçlarımı kafamın tepesinde gelişigüzel bir topuz yaptım.
Çıkardığım kıyafetleri katlayıp dolaba koydum, aşağıya indim.

Tolga, salonda oturmuş, pes mi fifa mı her ne haltsa, futbol oynuyordu işte. Beni görünce baktı, önüne döndü, tekrar dönüp baktı.
"Oynamak mı istiyorsun?" Dedi.
"Ne alaka?"
"Öyle bakıyorsun."
"Hayır."
"Otur şuraya." Biraz korkutucu bakıyordu, yanını göstermişti ama ben koltuğun öteki ucuna oturdum. Suratına ters ters bakıyordum.
Sonunda dayanamayıp oyunu durdurdu.
"Arabada söylediğim lafa mı kızdın bu kadar?"
Kollarımı göğsümde bağlamıştım, başımı olumsuz anlamda salladım.
"İyi."
Öküz.
Oyuna tekrar başladı. Sonunda dayanamayıp;
"Bana verdiğin odada şu zamana kadar kaç kız kaldı?!"
Şaşkınlıkla yüzüme baktı, oyunu durdurdu.
"Ne dedin?"
"Bu eve benden başka kaç kız getirdin diyorum!"
Gülmeye başladı. Daha çok sinirlendim.
"Gülmesene! Çok kız getirdin değil mi?! Pislik herif! Babamı arayacağım, şoförünü gönderip beni aldıracak!"
"Helin."
"Hea?!"
Bu ses nasıl benden çıkar ya? :((
"O odada kalan, bu eve giren tek kız sensin."
Tek kaşımı kaldırdım.
"Yemin et."
Ters bir bakış attı. Zorlasam döver miydi acaba?
Sonra, tüm öküzlüğünü konuşturdu;
"Acıktım. Yemek yapsana."
Ve oyunu tekrar başlattı.

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now