"On dedi!"

145K 5.5K 145
                                    

O kadar yoğun bir haftaydı ki.. Pelin'le hastane odası için süsleri vs almaya çıkmıştık, sonra Tolga'yla bebek puseti,arabası, ana kucağı vs almaya gitmiştik. Bebek giysilerinin çoğunu Özkan'ın Amerika'ya gidip gelmesinden faydalanarak ona aldırmıştım.
Üst kattaki boş odalardan birine boya badana yapılmış, bebe mavisi üzerine beyaz puantiyeli duvar kağıtları döşenmişti.
Sonra Tolga'yla bebek mobilyası almaya çıkmıştık bu sefer.. Cengiz'in odasındaki sallanan koltuktan bir tane de Ahmet'in odasına almıştık.
Bu sırada haber manşetlerine de çıkmıştık tabii ki. Alışverişte Tolga'yla çekilen bir fotoğrafımızın üstüne farklı farklı bir sürü manşet atılmıştı.
"2nci Kurt yakında geliyor!"
"Helin Kurt hamileliğinde ne kadar kilo aldı?"
"Bebek için birkaç lüks araba fiyatı kadar masraf yaptılar!"

İşin komiği, bu haberlerde kullanılan fotoğrafımızda elimizde sadece bir iki tane poşet var, çünkü avm'ye yeni girmişiz.
Ama fotoğrafın tatlılığını bir görseniz..
Tolga bir elinde poşetler, diğer eliyle elimi tutuyor, tam fotoğraf çekildiği sırada elimle Tolga'ya bir şey işaret ediyorum, ama Tolga işaret ettiğim yöne bakmak yerine bana bakarak gülümsüyor..
Böyle tatlı bir görüntü olamaz!

Bu koşturmacalı haftanın içinde benim kocacığım işleri çok aksattığı için hafta sonu da işe gitmeye karar verdi. Ama artık 8'inci ayın içinde olduğum için evde yalnız kalamıyordum, hizmetliler haftasonları çalışmıyorlardı.
Ben de hem Tolga'nın gönlü olsun, hem de kardeşimle iki çift laf edeyim diye bize kalmaya çağırdım Pelin'i. Hafta sonu olduğu için ona da uydu, gelmişti. Şuan alt katta misafir odasında uyuyordur prenses.
Ben ise bel ağrımı görmezden gelmeye çalışarak yatakta öööylece uzanıyorum. Tolga daha işe gitmemiş, saat 10 olmuş ama.
Omzunu dürttüm,
"Sevgilim, işe gitmeyecek misin?"
"Gideceğim, ama şimdi uğraşamam, gel."
Deyip kendine çekip sıkıca -Aramızdaki koocaman göbekle ne kadar olabiliyorsa..- sarıldı.
"Saat 10 ama.." Diye mırıldandım, gözlerini açtı,
"Ciddi misin?"
Başımla onayladım, dudaklarıma uzun bir öpücük bırakıp banyoya yöneldi.
O duşa girince ben de ilk olarak giyinme odasına geçip Tolga için kıyafet hazırladım,
Sonra kendi katıma indim.
Hamileler için kıyafet konusu genelde krizdir, ama Pelin ve Asude Karalar'la akrabaysanız öyle bir durum yoktur. Daha geçen hafta bir koli dolusu hamile kıyafetiyle gelmişlerdi.
Kendi kendime gülümseyip dolaptan buz mavisi kolsuz, göğüs altından pileli, dizüstü elbiseyi giydim, belinin kocaman çiçeklerden olan aşık olduğum kemerini göğsümün hemen altından, göbeğimin başladığı yerden bağladım. Bağlama kısmı biraz dert olmuştu ama olsun, sonuç güzeldi. Ayağıma gümüş rengi simli babetlerimi geçirdim. Bunları da Twigy'den almıştım geçen hafta.
Saçlarımın öndeki tutamlarını bükerek arkaya alıp taşlı bir mandal tokayla tutturdum, pembiş pembiş bir makyaj yaptım. Yüzüklerimin hiç biri parmağıma asla olmadığı için bileğime pırlanta bilekliğimi taktım, tekrar odama geçtim.

Dağınık olan yatağı görünce hizmetçilerin tatil günü olduğu gerçeği bir kere daha yüzüme çarptı resmen.
Öfleyerek yatağa yönelip üstündeki pike ve yastıkları alıp yere attım, çarşafı düzeltmeye başladım.

Yatağın üstünün süslü ötesi örtüsünü örterken Tolga duştan çıktı. Beni görünce ilk gülümsedi, sonra kaşlarını çattı.
"Ne oldu?" Dedim işime devam ederken.
"Doğurmaya çok meraklısın sanırım?!" Dedi sinirle.
Belinde sadece bir havlu varken, tüm kasları gözler önüne serilmişken onun saçma sapan sinirlerini takacağıma onu izlemeyi tercih ettim.

"Duydun mu beni?!"
"Ne?"
"İş yapmayacaksın!"
"Tamam da yatak dağınık mı dursun Tolga?!"
"Gerekirse dursun!"
"Olmaz!"
"Of Helin! Çekil şuradan ben toparlarım."
"Yok artık!"
"Çekil hadi. Geç şu berjere dinlen. Allah bilir kaç dakikadır topluyorsun bu yatağı."
Söylene söylene berjere geçtim, ve bir gerçekle daha karşılaştım;
'Tolga her zaman haklıdır.'
Oturduğum an belime öyle bir ağrı saplandı ki, tiz bir çığlık atmadan duramadım.
Tolga anında yanımda belirdi.
"Ne oldu? Sancın mı başladı? Hazırlayayım mı arabayı?"
Başımı olumsuz anlamda salladım,
"Sancı değil.." Dedim güçlükle.
"Belin mi?"
Başımı yavaşça olumlu anlamda salladım,
Bir küfür savurup ayağa kalktı,
"Ayten'i arayacağım."
"Gerek yok Tolga, geçti şimdi. Tut elimi kalkayım."
Elimi tuttu, ama kaldırmadı,
"Arayacağım."
Kaşlarımı çattım,
"Ani hareket yaptığım için oldu, lütfen.. Evde çekemem doktor falan."
"Ama eğer.."
"Birazcık bile kötü hissedersem seni arayacağım. Tamam."
Başıyla onayladı, yatağın örtüsünü sermeyi tamamlayıp giyinme odasına geçti. Bu sırada ben de Cengiz Han'ın odasındaydım.
Kuzum nasıl huzurlu uyuyordu.. Onu görünce benim içim huzur doluyordu..
Hoş, Cengiz uyanıksa huzur diye bir şey kalmıyordu zaten. Cep boy bir tazmanya canavarıydı. Evet en doğru tabir bu.
Her yerden çıkabilirdi. Vestiyerden, sehpanın altından, mutfak musluğunun altındaki dolaptan...
Her haliyle öyle şirindi ki kızmaya dayanamıyordum..
Tolga odaya girince gülümseyerek ellerimi uzattım, kol düğmelerini ilikledim.
Belimden kendine çekip sarıldı, Cengiz'e birkaç saniye bakıp gülümseyerek bana döndü, dudaklarını dudaklarımla birleştirip uzun bir öpücük bıraktı, son dizlerinin üstüne çöktü, bir öpücük de karnıma bıraktı, kıkırdadım.
"Kalksana, bir gören olacak."
"Öpemez miyim karımı?"
"Karnını öpemezsin."
"Her zerresini öperim."
"Ortalıkta öpemezsin."
"Odaya geçelim diyorsun yani?" Dedi gözlerini kısıp çapkın çapkın sırıtarak.
Göz devirdim.
"Kalk hadi, kahvaltı hazırlayayım sana.."
Kalktı, kolunu tekrar belime doladı,
"Helin?"
"Hı?" Dedim neşeyle.
"Şu çocukları 3'e tamamlayalım diyorum."
"Yuh Tolga! Daha 2 numarayı doğurmadım."
"Tamam canım ben de şimdi yapalım demiyorum, bebek doğduktan sonra."
Cevap vermeden gülümseyerek merdivenden inmeye başladım,
"Helin? Cevap versene!"
Omuz silktim, devam etti,
"Lan! Doğuracaksın değil mi?!"
"Bilmeem!"
Merdivenin son basamağından indim, kolumu tuttu,
"Heliin!"
"Efendim?!"
Omuzlarımdan iki eliyle tuttu, konuştu;
"Doğurursun değil mi?"
"Bilemem.."
"Doğurursun doğurursun ben sana güveniyorum."
"O ne be?!"
"Ne bileyim ne dediğimi biliyor muyum ben?! Yavrum doğur be!"
Ay senin yavrum diyen ağzını yerim!
Tolga sırıttı,
"Ay hayır! Onu sesli söylemedim değil mi?!"
Bir kahkaha attı,
"Sesli söyledin."
Utanıp ellerimi yüzüme kapatıp başımı göğsüne yasladım,
"Yaaaaaaa!"
Kollarını belime sardı,
"Bir de utanırmış.. Bazen hata bende diyorum, el kadar kız çocuğuyla iki tane çocuk yaptım, yenisini istiyorum bir de. İlk kollarımın arasındakini büyütmem lazım, vazgeçtim doğurma."
Göğsünden ittim, kollarımı belime koydum,
"Ben-çocuk-değilim!"
"Tabi tabi değilsin." Dedi sırıtarak.
"Değilim! Ayrıca bal gibi iki tane yaptım, bir tanesi ayaklandı bile, 3 tane daha yaparım dellendirme beni!"
"Kızım ufacık tefeciksin, ne üç tanesi? Bunu doğur da sağsalim.."
"Bana bak beni gaza getirme herif!"
"Gaza gelirsen ne olur?"
"On tane daha doğururum!"
Bir kahkaha sesi duydum, ama bu Tolga'dan gelmiyordu, arkamı dönünce üstünde mutfak önlüğüyle Pelin'i gördüm, deli gibi kahkaha atıyordu.
"On tane dedi değil mi?"
Tolga da katıldı kahkahalarına.
"On dedi!"
Somurtarak mutfağa geçtim, hazır kahvaltı sofrasını görünce sırıttım, ama bir şey demedim. Şuan benimle dalga geçmekle meşgullerdi baldız enişte.
"Daha Cengiz Han'la baş edemiyor, karnında bir tane daha var, on tane daha doğuracağım diyor!" Dedi Pelin,
Tolga sandalyesine otururken kahkaha attı,
"Olmadı işi bırakır ev babası olur çocuklarıma bakarım Pelin napalım!"
Buna ben bile gülmüştüm. Gülünmeyecek gibi değildi ki.
Tolga'nın yanına oturdum, Pelin de karşıma.
Malzeme buldular ya, hunharca dalga geçiyorlardı.
"Tomurcuklanarak ürüyor sanki!"
Tolga'nın bacağına alttan bir tekme geçirdim,
"Uvv çok güçlüsün Helin! Neredeyse yetişkin bir bayan diyeceğim, o derece!"
Omuz silkip sandalyemi ondan uzaklaştırdım, kahvaltıya yöneldim.
Sandalyem bir anda yana kayınca ne olduğumu şaşırdım. Sonra Tolga'nın çektiğini anladım. Kolunu belime sardı, alnıma bir öpücük bıraktı.
"Benim küçük şirin karım alıngan mıymış, şakadan anlamaz mıymış.."
Elime çatalımı alıp ona doğru uzattım, bir kahkaha attı,
Pelin bu sırada mutfak kısmında çay koyuyordu,
Tolga kulağıma eğildi,
"Vahşiliğini yatak odamıza saklarsan sevinirim karıcığım.." Diye fısıldayıp aynı anda elimdeki çatalı aldı. Ağzım açık bir şekilde ona bakarken bir sosisi de bir güzel ağzıma tıktı,
Sosisi yutunca konuştum,
"Pis sapık."

---------------

Bir haftasonunu tamamen benimle dalga geçmeye adadılar.
Yok efendim bu eve sığmayınca Tolga bana daha fazla odalı bir ev yaptıracakmış, ben durmazmışım.
Yok efendim çocukları tanıdıklar arasında pay edermişiz. İkisine annemler ikisine Tuğba'lar, ikisine Murat Dayı'lar, ikisine Ahmet, birine Özkan ve Vural bakarmış.
Bu ve bunlar gibi tonla dalgayla geçmişti hafta sonu.
Pelin'in yarın okulu olduğu için Tolga onu bırakıp gelmişti. Yatakta haber okuyordu öküz. İnsan bir gönlümü alır iki gündür trip atmaya çalışıyorum burada.
Başımı uzatıp ne okuduğuna baktım, FUTBOL. Tabiki! Nasıl düşünemedim?!

Neyse dedim herifin dikkatini çekeyim, ay ne yapsam yok Nuh diyor peygamber demiyor.
Artık baktım benim hareketler mallaşacak, Sia'nın Chandelier klibindeki o kız çocuğuna bağlamak üzereyim, dedim bırak Helin! Ne hali varsa görsün ayı!
Ay adam da beynimi okumuş gibi telefonu kilitleyip yattı,
"Helin, bana dön."
Göz devirip yüzümü ona dönerek yattım bu sefer.
Gülümsedi,
"On konusunda ciddi olsan keşke.." Dedi sırıtarak.
"Çatlaklar kraliçesi olayım diye mi?!"
Göz devirdi.
"Nikahta 'Çatlakları olursa boşarım.' Diye bir şart koşmadım."
Göz devirdim.
"Yok sana çocuk mocuk! Elindekilerle idare ediver!"
Göz devirdi,
"Bir tanecik daha?"
"Boncuk veriyoruz sanki, çocuk bu çocuk!"
"Ulan ne nazlandın bir tane daha yapsak ölmezsin."
"Yapmazsak da sen ölmezsin."
Tamamen inadına yapıyordum. O söylemese bile kesinlikle doğuracaktım, en azından bir tane daha. Öyle çok seviyordum ki..
Sinirlenip sırtüstü uzandı, bir kolunu başının altına koyup gözlerini kapadı.
"Tolga?"
"Tolga?"
"Ne?"
"Küs müyüz?"
"Uykum var Helin, yarın konuşuruz."
"Bana şuan resmen olmayan çocuk yüzünden kızıyorsun."
"Kızmıyorum Helin sus. Uyuyacağım."
"İyi!"
"İyi!"

-----------

Sağa dönüyorum, yok. Sola dönüyorum, ııh yine yok. Öyle alışmışım ki herife sarılmadan uyuyamıyorum. İşin komiği Tolga da uyanık, kıpırdanıp duruyor.
Sonunda dedim başlarım küslüğüne, Tolga'ya döndüm,
"Şimdi sarılıyorum ama üstüne alınma kendim için! Tribe yarın devam edeceğim! Kötü uykular!"
Deyip sarıldım gövdesine, başımı da yasladım göğsüne. Oh be!

Uyumadan önce son hatırladığım şey yine Tolga'nın sesiydi,
"Ben de seni seviyorum cadı."

-------------

Gece yarısı dehşet bir ağrıyla uyandım, ilk başta geçer, diye düşünüp kendimi tuttum, ama sonunda acı dayanılmaz hale gelince Tolga'yı uyandırdım;
"Tolga! Kalk!"
"Hmm.."
"Tolga uyan Ahmet geliyor!"
"Kahvaltıya gelsin.. Gelirken şirkete uğrasın Toroslar Nakliyat'ın dosyası ofiste kaldı.. "
Ay bu herif uykuluyken resmen mal oluyor. Ahmet Abi'den bahsediyorum sanıyor!
"O değil ya! Doğuruyorum Tolga doğuruyorum!"
"Siktir!"

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now