"Ben senin yuvanım."

156K 4.5K 736
                                    


Müziği kapı çaldığında açın. Okurken ne dediğimi anlayacaksınız.

Cumartesi olduğu ve saat neredeyse 7'ye geldiği halde Tolga eve gelmemişti. Artık kendimi tutamayacağımı anlayıp kış bahçesinden salona geçtim,
"Havva? Kızlar? Telefonumu gören var mı?"
Mutfaktan önlüğüyle Nihal çıktı,
"Yemek masasının üzerindeydi efendim."
"Teşekkür ederim." Deyip salondaki masaya yöneldim, telefonumu aldım. Bahçeye çıkıp Tolga'yı aradım.
"Sevgilim?" Sesi son derece neşeli geliyordu. Bununla birlikte arkadan garip sesler de geliyordu.
"Neredesin hayatım seni bekliyoruz?"
"Şile'deyim bir saate anca gelirim şimdi yola çıkıyorum."
"Tamam canım." Deyip telefonu kapattım. Yanında kimlerin olduğunu bilmediğim için zorlamadım, gelince Şile'lerde ne yaptığını bir güzel anlattırırdım.
Telefonu çardağın masasına bırakıp bahçede oynayan çocuklarımı izlemeye devam ettim.

--------

Garaj kapısının açılma sesini duyunca başımı elimdeki dergiden kaldırdım.
Tolga gelmişti.
Çocuklar"Babaaaa" diye çığlık çığlığa koşarak ona sarılırken ben yavaş yavaş gidiyordum yanına.
"Hoşgeldin hayatım." Dedim, yanağına bir öpücük konduracağım sırada yüzümü ekşiterek geri çekildim.
"Ay Tolga ne kokusu bu?!"
Sırıttı, minivan'ın bagajının kapısını açtı, kapının açılmasıyla dört küçük koyunun bahçeye dalması bir oldu.
Resmen yerimden sıçradım.
"Ayy! Bunlar ne?!"
"Tanıştırayım hayatım, koyun."

---------

Çocukların üçü birden bahçede koyun kovalıyorlardı. Evin etrafında sayısız tur atmışlardı. Ayrıca koyunlar çocuklardan kaçıp kurtuldukları saniyelik boşluklarda çiçeklerimi yiyorlardı.
Çardakta oturmuş, bacak bacak üstüne atmış, kollarımı göğsümde bağlamış ağzım aralanmış bir şekilde bakıyordum. Gülmekle ağlamak arasındaydım. Çocukların kendilerinden büyük koyunları kovalayışlarına mı güleyim, ortancalarımın koyunlara yem olmasına mı ağlayayım..

Ben bu ikilemi yaşarken bahçeye elinde saçlarını kuruttuğu baş havlusu, altında diz altı eşofmanıyla Tolga giriş yaptı. Çocuklara bakıp otuziki diş gülerek yanıma geldi, karşıma oturdu.
"Senin kuzuların benim koyunlarla çok iyi anlaştı."
Göz devirdim.
"Ortancalarımın suçu ne?"
Sırıttı.
"Dördüncüsü senin."
"Benim de mi var?!"
"Evet. Kabul et koyunlara sarılmak istiyorsun."
"Hayır istemiyorum."
"Yalancı."
Gözlerimi kaçırdım.
O sırada önümüzden önce tombiş ötesi yumuduk bir koyun, hemen ardından da yay kafalı tütü etekli kızım geçti. Arkasından aynen şöyle bağırıyordu;
"Ditmeeee! Boyucam şeni sen yünikoynsun!"

---------

Yatakta her zamanki gibi göğsüne yaslanmış, uzanmıştım. Saçlarımla oynuyordu.
"Bunları nasıl keseceksin bayramda? Başta Selin seni öldürür, kendi koyununun periler ülkesinden kaçtığı için boynuzunu kaybeden bir unicorn olduğuna inanıyor. Cengiz ve Ahmet ise çoktan onları at olarak kullanmaya başladılar. Cengiz'inkinin adı karakurşun Ahmet'inkinin adı rüzgardelen. İki günde resmen bağlandılar onlara. Başına büyük bela açtın."
Gülümsedi,
"Seninkinin adı ne?"
"Neyin?"
"Koyununun."
"Adı yok."
İnanmadığını belli eden bir ifade takındı.
"Söyle hadi."
"Yumuduk.." dedim masum masum.
Bir kahkaha attı.
"Yumuduk ne be?!"
"Sanki yumuşak diyecekken hayvana sarılasım gelmiş de kelimeyi sallayıp atmışım gibi. Yumuduk."
"Sanırım en zor ayrılan sen olacaksın."
"Yumuduk'u aramıza yatırmamı istemiyorsan dalga geçmeyi bırak."

---------

Günlerdir çocuklar kafayı yemiş gibilerdi. Koyunlarını otlatıyor, çıkardıkları sesleri taklit ediyor, onlarla oyun oynuyorlardı. Benim koyunum mu? Ben de besliyordum işte.. Bir iki kez sarılmış da olabilirim..

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now