"Nefret Ediyorum!"

170K 7K 336
                                    

Uyandığımda gece Tolga'nın yattığı yerde yatıyordum. Günışığı gözümü rahatsız etmişti. Gözlerimi kısarak etrafa bakındım, Tolga'yı göremeyince kaşlarımı çattım. Neredeydi bu adam?

Yataktan kalkıp odanın içindeki banyoya geçtim, elimi yüzümü yıkadım, biraz daha ayılmıştım.
Aşağıya indim, mutfakta tanımadığım birisini görünce şaşırdım.
O benim varlığımdan haberdar gibiydi.
"Günaydın Helin Hanım." Dedi. 40'lı yaşlarında falandı sanırım.
"Size de." Dedim, mutfağa geçip büyük bir bardağa soğuk su doldurdum, içtim.
Dünden beri üstümde aynı jean ve gömlek vardı. Eve geçip giyinmem lazımdı.
"Tolga nerede?" Dedim hizmetliye.
"Kütüphaneye baktınız mı?"
"Kütüphane?"
"İkinci kat, sağdan 4'üncü kapı."
Başımla onayladım, elimdeki bardaktaki suyu bitirip tezgaha bıraktım, yukarı çıktım.
Sağdan 4'üncü kapı...
Kapıyı hafifçe tıklatıp içeri girdim.
Bu oda sekizgen falan mıydı? Tamamen ahşap, devasa kitaplıklar tüm odayı çevreliyordu. Ortada ise devasa bir çalışma masası vardı, Tolga da burada oturuyordu. Önünde bir sürü kitap.. Üst üste koysak benimle aynı boyda olurdu sanırım.
Kollarımı göğsümde birleştirip masanın başına yürüdüm.
"Nasıl hastasın sen?"
Bilgisayardan başını kaldırıp bana döndü, gülümsedi;
"Sana da günaydın güzelim."
Masanın öteki tarafına geçip laptopun kapağını indirdim, Tolga'ya ters ters bakmaya başladım. O ise ahşap, tekerlekli sandalyesine yayılmış, bana sırıtarak bakıyordu.
"Avukat Bey, gereğinden çok çalışıyorsunuz." Dedim sitem eden bir sesle..
Sırıttı.
"Nasıl patronsun sen? Bırak elemanlar halletsin." Dedim,
"Elemanlara bırakırsan hallolmaz." Dedi ciddi bir ifadeyle.
Başımı, anladım, manasında sallayıp, bir elimi önce yanaklarına, sonra alnına koydum.
"Ateşin düşmüş, ama bugün gitme işe, garanti olsun."
"Olmaz, çok iş var."
"Lütfen."
"Olmaz dedim." Dedi net bir ifadeyle. Gerçekten içim rahat etmeyecekti.
"Hadi, seni okuluna bırakayım."
"Bu giysilerle okula gidemem, eve bırak, ben oradan geçerim."
"Sen bilirsin.." Dedi.


Evin önüne geldiğimizde, inmeden önce Soner Abi'nin aramasını hatırladım.
"Bu arada.."
Bana döndü,
"Dün seni Soner Abi aradı, dediğini yapmış, böyle dememi söyledi."
Gülümsedi. Yüzünde resmen huzur vardı.
"Hadi, dersine geç kalacaksın."
"Az önce beni kibarca kovdun galiba.." Diye mırıldandım.
Bir kahkaha attı.
İyice bozuldum. Arabanın kapısını açtım, tam ineceğim sırada;
"Helin.."
"Ne?!"
"Elimde olsa, ömrümün kalan her saniyesini seninle geçiririm."
Ayy! Kıyamam ya! Laflara bak..
"Çevir kazı yanmasın." Deyip kapıyı sertçe kapattım.
Söylediğin laftan çok etkilenmiş olabilirim, evet. Ama ben Asude Karalar'ın kızıyım sevgilim. Trip benim kanımda var.

Eve geçip herkese selam verdikten sonra hızlıca odama geçtim.
Kendimi banyoya atıp güzel bir duş aldım, giyinme odama geçtim.
Havalar biraz daha sıcaklamaya başlamıştı. Bu yüzden altıma kumaş, siyah bir mini şort giyip, üstüne ipek, çok küçük siyah puantiyeleri olan beyaz bir gömlek giydim. Üstüme de kırmızı, şortla aynı hizada biten bir ceket giydim, ayağıma siyah yılan derisi desenli Loubouttin'lerimi, omzuma siyah Kors'umu taktım. Saçlarımı sağ omzumun üstünde topladım, sade bir makyaj yapıp, gözüme siyah Prada'larımı taktım. Bileğime siyah, deriden, ince, kemer şeklinde bir bileklik takıp aşağıya indim.

Annem beni görünce;
"Bu ne güzellik küçük hanım?"
"Her zamanki halim.." Diye mırıldandım, sırıttı.
Evden çıktım, uşağımız arabayı çalıştırmıştı zaten. Açık olan bahçe kapısından da çıktım, uşağımız kapıyı açtı, sürücü koltuğuna geçtim.
Arabamla ne uyumlu olmuştum bugün böyle! :)

Okula girip arabamı girişe en yakın olan yerlerden birine park ettim, dersliklerin olduğu binaya doğru yürümeye başladım.

Sınıfa girince Sevilay'ın yer tuttuğunu gördüm. Şimdi, birincisi nerede oturacağıma ben karar veririm. İkincisi, ona kızgındım. Ama herkesin bana baktığını görünce, eğer yanına oturmazsam Sevilay'ın rezil olacağını düşünüp yanına oturdum.
"Nasılsın?" Dedi şirin bir sesle.
"İyiyim, teşekkür ederim."
Bir an afalladı, onu sormamama bozulmuştu.
"Helin, şey ben özür dilerim."
"Ne için?"
"Fatih'in masamıza oturmasına izin verdiğim için."
"Sorun değil."
Derin bir oh çekti.
"Aramız bozulacak diye çok korktum."
Başımı salladım,
"Tanımadığım bir çocuk yüzünden aynı sınıfta okuduğum birisiyle takışmak bana göre değil."
Bu cümleyle sadece "Sınıf Arkadaşı" olduğumuzu açıkça belirtmiştim bence.
Evet, ben de yakın arkadaşlarım olsun, hatta, bir grubum olsun isterdim.
Ama, Karalar kızı olmak, ek olarak yeni durumumla Kurt'ların gelini olmak.. Bu şartlarda birisiyle yakın arkadaş olmam imkansız gibi.
Dışarıdan bakılınca mükemmel sanılan, her şeyi taklit edilen iki aileye mensubum ve bu insanların tek derdi bizim bir kusurumuzu bulmak. Onlara güvenemem.

Yarı'm #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin