"Aklın yolu bir."

206K 5.9K 288
                                    

Tolga'nın uzandığı kanepenin yanına, yere bir minder atıp bağdaş kurarak oturmuş, bir sürü meyve soyup Tolga'ya yediriyordum.
"Helin elini keseceksin. Valla uğraşamam bak. Zorla yatırdın buraya zaten, patlıycam sıkıntıdan!"
"Ay aman! Klasik bir haftasonu geçiriver! Normal değilsin ki! Haftasonları bile çalışma odandasın! Oh canıma değsin! Cumartesi ve pazar bu koltukta geçireceksin tüm gününü! Çok istersen geceleri de burada geçirebilirsin."
Göz devirdi.
"Portakal ver."
Sırıtıp bir dilim portakal uzatırken kendi kendine bana söyleniyordu.
"Bir daha hasta olursam ne olayım.."
Sırıttım. İki gündür Cengiz Han'la oynayamıyordu. Benimle de sarılmak dışında hiç bir teması yoktu, tüm bu çabalar hastalığın Cengiz'e bulaşmaması içindi.
Haliyle Tolga iyice huyusuz, gıcık bir adam olup çıkmıştı.
"Fifa oynayalım mı?" Dedim bir anda.
"Sen?" Dedi tek kaşını kaldırarak.
Gözlerimi kıstım,
"Yapamaz mıyım sanıyorsun?"
"Yapamazsın."
-------------
Yapamadım.
Aslında tamı tamına 3 gol attım, çok da kolay oldu. Ama üçünü de kendi kaleme attığım için sayı Tolga'ya geçti.
9-0 yenildiğimde oyunu kapadı, keyfi yerine gelmişti.
"Noldu küçük hanım?"
"Yok bir şey!"
"Yaparım diyordun?"
"Hayır, asla yaparım demedim. Yapamayacağımı mı sanıyorsun? Dedim. Çok farklı şeyler sevgilim."
Sırıttı.
"Sen cidden avukat olmalıydın.."

--------------

Cengiz'i kucağıma almış, geziyordum evde. Ayaklarım beni ister istemez Tolga'nın yanına götürmüştü.
Üstünde siyah tişörtünün üstüne geçirdiği haki yeşili, fermuarlı kalın hırka, kanepenin üstüne uzanmış, beline kadar polar battaniye üzerini örtüyor..

Kanepenin önünde durup kucağımdaki Cengiz'le konuşmaya başladım.
"Baba uf mu olmuş oğlum? Ha oğlum? Baba napıyo? Uyuyo mu baba? Ha aşkım?"
Kahverengi büyük gözleri, uzun kirpikleriyle bana şapşal bakışlar atınca kıkırdadım,
"Gel bakalım, artık senin de uyku vaktin geldi.."

Cengiz her geçen gün daha da huysuz olmaya başlamıştı. Artık kucakta sallanarak değil, ayakta sallanarak uyuyordu ve bazen uyuması saatler alıyordu. Neyse ki bu sefer şanslıydım. Yarım saatten biraz daha uzun bir sürede uyutup beşiğine yerleştirmiştim onu.
Aşağıya, Tolga'ya bakmaya inmeden önce giyinme odasına geçip üstümü değiştirdim. Kış olduğu için hava soğuktu ama tabiki Tolga evi bebek için resmen saunaya çeviriyordu. Bir de üstüne evde sürekli hareket etmem gelince deli gibi giysi değiştiriyordum.
Odaya girince alt kata inmeye üşenip üstümdeki kazaktan kurtuldum, Tolga'nın beyaz bir gömleğini giyip çıktım odadan.
Haftasonu olduğu için yardımcılar evde değildi. Başımda iki Kurt, sabahtan beri koşturuyordum evde.
Telefonumu alıp alt kata indim, Tolga'yı kanepede göremeyince telaşlandım. Mutfağa baktım, yoktu.
Hole çıkıp seslendim,
"Tolga?!"
Banyonun kapısı açıldı, yanına koşturdum.
"Burada mıydın? Göremeyince endişelendim."
Yorgun bir şekilde gülümsedi,
"İyiyim, endişelenme."
Ellerimi yanaklarına koydum,
"Tolga.. Sapsarısın. Doktora tekrar gitmeli miyiz? Antibiyotikler yeterli gelmiyor olabilir.. Evet doktora gitmeliyiz. Ben annemi arayayım gelsin Cengiz'in başında dursu-"
"Helin. Nefes al sevgilim. İyiyim, gerçekten."
Yüzüme inanmadığımı belirten bir ifade yerleştirdim, o da itiraz kabul etmediğini anlatan bir ifadeye bürünüp tekrar kanepeye yöneldi.
Kanepeye uzanınca yanına gidip ayak ucuna oturdum, bağdaş kurdum.
"Telefonum sabahtan beri yukarıdaymış.."
"Önemli bir şey var mı bari?" Dedi,
"I-ıh."

Telefonu kurcalarken Pelin'in mesajlarını gördüm.
"Ablaaa! Acilen atacağım linke bak!"
"Baktın mı?"
"Baksana!"
Merak edip linke girdim, açılan sayfa ve haberin başlığını görünce ağzım hayretle aralandı.
"Kurt ailesinin hastanelerle imtihanı."
Tolga'ya çaktırmamalısın Helin, diye geçirdim içimden. Olmaz. Çaktırma.
Haberi aşağıya kaydırıp ilk haber görseline baktım, dün hastaneye girerken kapıda bolca gazeteci vardı ama hasta milletvekili için gelmişlerdi. Anlaşılan bir taşla iki kuş vurmayı tercih etmişlerdi.
Fotoğrafta Tolga kapüşonunu kapamış, elimi tutup kendi cebine sokmuş, hastanenin girişine doğru yürüyorduk.
Açıkçası fotoğraf çok iyi çıkmıştı. Kaydedip metni okumaya başladım;
"Kurt ailesi hastanelerle neden bu kadar iç içe? Ekim ayında Helin Kurt'un geçirdiği büyük kazayı ve yaptığı erken doğumu hepimiz hatırlıyoruz."
Bir an duraksadım, dikiş yerlerimin sızladığını hissettim. Tamamen geçmiş sayılmazlardı ama oldukça iyi durumdalardı. Dikişler alındıktan sonra toparlanmıştım. Okumaya devam ettim,
"Kaza sonrasındaki günlerde Helin Kurt'un tıpta az rastlanan ve mucize gibi görülen bir şekilde, problemsiz olarak uyanmasının sosyal medyada uyandırdığı yankı da hala tazeliğini koruyor. Küçük yaşından beri cemiyetin göz bebeği olan, asaletini ve popülaritesini hep koruyan Helin Karalar, hukuk camiasının bilinen ismi Fazıl Kurt'un oğlu Tolga Han Kurt ile evlenince iyice gözde hale gelmişti. Efsanevi bir düğünle dünya evine giren çiftin hayranları gün geçtikçe artarken yaşanan büyük olayın ardından çift için fan sayfaları bile açılmıştı.    O acılı günleri geride bırakan aile, yine aynı hastaneye girerken görüntülendi. Akıllarda oluşan endişe verici sorular, çiftin hayranlarını meraklandırıyor. Şuan için çift tarafından bir açıklama yapılmadı.
Umuyoruz ki hem taze anne Helin Hanım, hem hukuk camiasındaki ismiyle Küçük Kurt yani Tolga Han Bey ve bebekleri Cengiz Han iyilerdir.
Gelişmeler için bizi takip etmeye devam edin!"

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now