"Sevgilisiyim Canım."

364K 11.9K 574
                                    

Olayların şokuyla odama kapanıp anında uyumuşum. Uyandığımda saat 12.30'du. Dersime bir saat vardı. Hızlı olmalıydım. Hemen banyoma geçip hızlıca duş aldım, giyinme odama geçtim. Havalar yavaş yavaş soğumaya başlamıştı, bu yüzden siyah deri volanlı bir etek giydim, üstüne bordo kısa bir kazak geçirdim. Siyah Michael Kors çantamı aldım,ayağıma bordo stilettolar giydim, siyah deri ceketimi de elime aldım, saçlarımı sıkıca tepeden atkuyruğu yaptım. Koluma altın rengi Michael Kors saatimi taktım, boynuma da Pelin'in hediyesi olan zümrüt taşlı altın kolyemi. Halâ dünün şaşkınlığını yaşıyordum. Merdivenlerden inerken aşağıdan gülüşme sesleri geldiğini duydum, mutfağa geçtiğimde gördüğüm manzara karşısında şok geçirdim. Hizmetçilerin özenle hazırladığı mükemmel kahvaltı masasının bir yanında Pelin, diğer yanında Tolga. Asıl acayip olan, kahkahalarla gülüyorlar. Pelin beni görünce Tolga'ya baktı, Tolga da hemen sustu tabi. Bana da güleydin ya öküz herif! Dana!
Sakin bir şekilde Pelin'in yanına oturdum, "Hoşgeldin?" Dedim. Aslında içimden geçen soru; "Ne arıyorsun burada?" Veya "İki saattir neye gülüyorsunuz?" Du, ancak cool havamı korumam lazımdı.
"Hoşbulduk güzelim." Dedi. İşte o an benim başımdan sanki ilk kaynar suları, sonra buzlu suları sonra tekrar kaynar suları döktüler. Beynim uyuşmuştu resmen.
"Seni almaya geldim, yarım saat sonra dersin var. "
"Ben giderdim?"
"Hangi arabayla?" Doğru ya, arabam dün okulun otoparkında kalmıştı. Peki dersim olduğunu nerden biliyordu? Acaba bilmediği bir şey var mıydı? Of!
Ayaklandım.
"Derse geç kalmak istemiyorum."
"Çayım bitmedi."
"Okulda içersin."
"Ben şuan içmek istiyorum."
"Ben de şuan okula gitmek istiyorum."
Bana ne? Der gibi omuzlarını silkti.
"Arabanın anahtarlarını ver."
"Ne?"
"Sen gel yada gelme, ben gidiyorum."
Hizmetçilerin ve Pelin'in gülüşmelerini duyuyordum ama tüm dikkatimi Tolga'ya vermiştim.
O sırada çayını bitirdi tabi, ayağa kalktı;
"Hanımlar, hepiniz şahitsiniz, bu zalim kadın bana bir çayı bile çok görüyor."
Herkes kahkahayı patlattı tabi, Tolga sadece gülümsüyordu, ban dönüp göz kırptı, hole doğru yöneldi.
Ben dönüp keskin bir bakış atınca Pelin ve yardımcılar aniden sustu. Arkamı dönünce uğultular tekrar başladı. Baş edilecek gibi değillerdi. Ben de evden çıktım, arabaya doğru yöneldim.
Arabaya binerken "Hangi akla hizmet etek giydim?" Diye düşünmekten kendimi alamadım. Neden bu kadar yüksek bi arabaydı ki..
Okula kadar konuşmadık, otoparka girmeyince tip tip baktım ama bir şey söylemedim, kampüsün ana kapısının önünde durdu.
"Buyrun hanımefendi." Dedi alaylı bir şekilde.
"Sen?" Dedim.
"Benim bugün dersim yok." Dedi.
Sırf benim için mi gelmişti yani? Ne yalan söyleyeyim, çok hoşuma gitmişti. Gülümsemeden edemedim.
"Peki, teşekkür ederim o zaman." Dedim, arabadan indim.

Bugün bir dersim vardı sadece. O derse de girdim, "beyefendi" nin kurallarına uygun bir şekilde amfiden en son çıktım. Arabamı almak için otoparka gittim. Ah benim bebeğim! Nasıl özlemişim! Hödük Tolganın tank evladı arabasından çok daha güzel ve zarif..
Tam koltuğuma oturduğum sırada telefonum çaldı, bilmediğim bir numaraydı;
- Efendim?
- Dersin bitti mi?
Tolga mıydı? Nerden bulmuştu ki numaramı?
- Tolga?
- Efendim?
- Numaramı nerden buldun?
- Uzun hikaye. Numaramı hızlı aramaya kaydet mutlaka. Herneyse. Akşam yemeğe çıkalım.
- İstemiyorum.
- Bu bir teklif değil Helin. Kibar bir emir.
Nasıl bir emrivaki bu ya? Nedir bu yani? Sinir herif!
- Ailemle yemek istiyorum.
- O zaman ben de size katılacağım.
Hayır! Hayır hayır hayır! Babamla tanışamaz! Annemle? Hiiç tanışamaz! Asla!
- Neyse. Dışarıda yiyelim. Mekanı sormuyorum, karar vermişsindir.
- Aynen öyle güzelim, görşürüz.
- Dur! Tolga?
- Efendim?
- Mekan nasıl bir yer? Yani nasıl giyineyim?
Telefonun karşısından gelen kahkaha sesini duydum. Allah'ım nasıl güzel bir ses bu..
- Şık bir mekan hanımefendi, ona göre giyin. Gelip seçmemi ister misin?
- Görüşürüz.
Suratına kapattım. Hahahayt! Ben. Tolga Han. Kurt'un. Suratına. Telefon. Kapattım! Ahhahahahahahahah!
Haketti.
Ne cürret? Benim giyim odama Pelin ve dadım dışında hiç bir canlı asla giremez. Oraya temizlikçileri bile sokmam. Asla.
Eve gittiğim gibi Pelin'i ensesinden tuttuğum gibi odama getirdim.
Amacımı anlayamamıştı.
- Olay nedir?
- Akşam yemeğe çıkıyoruz.
- Tolga Abiyle mi?
- Bakıyorum muhabbetiniz ilerlemiş? Evet canım, Tolga abinle.
- Mekan nasıl?
-Elit, şık.
-Hemen halledelim.
2.5 saat sürdü. Odanın her tarafı giysi doluydu. Saçım başım tamamen karışmıştı. Pelin yorgunluktan bayılacak gibiydi. Ama sonunda seçmiştik. Bu gece mükemmel görünecektim!
6 gibi duşa girdim, ardından giyinme odama geçtim.
Bordo, düz kesim mini bir elbise giydim. Elbisenin kolları uzundu, ancak dirsekten sonra önden yırtmacı vardı. Yani aslında hareket ettiğim sürece yarım koldu. Saçlarıma hareketli fön çektim, Ayağıma siyah yılan derisi stilettolar giydim. Elime yine yılan derisi bordo bir clutch aldım. Aksesuar olarak şanslı kolyemi, kardeşimin hediyesi zümrüt taşlı kolyemi taktım. Bu kolyeyi taktığımda sanki gözlerimin rengi daha çok ortaya çıkıyordu. Hafif, ama özenli bir makyaj yaptım. Tırnaklarıma her zamanki gibi french yaptım. Akşam olduğu için hava serindi, düz siyah kaşe kabanımı omuzlarıma aldım.
Hazırlanmam bitince aşağıya indim, yardımcılar birbirlerine beni gösteriyorlardı. Sanki ilk kez böyle görüyorlardı beni. Her cemiyette böyle şeyler giymiyor muydum? Tolga mı değiştiriyordu her şeyi?
Ben bunları düşünürken kapı çaldı, yardımcılardan biri açtı, Tolga'yı içeri davet etti ama o girmedi. Kapıya yaklaşınca göz göze geldik. Üstüne tam oturmuş takım elbisesiyle mükemmel görünüyordu. Boynunda tabiki kravat falan yoktu. Gömleğin ilk iki düğmesi açıktı. Takım elbisesinin içinde kurallara meydan okur gibiydi.
"Gidelim mi?" Dedi.
Olur manasında başımı salladım, elini uzattı. Sağ elimi ona uzattım, tuttu, arabaya kadar el ele yürüdük, benim için kapıyı açtı, arabaya binmeme yardımcı oldu.
Kafasını falan kontrol mu etsem? Yara falan vardır belki? Belki kafasına tır düşmüştür? Yoksa kapımı açacak adam mı bu herif? Yok canım.
"Güzel görünüyorsun."
İkinci şok. İltifat? Yok artık.
"Güzelim zaten."
Ve olay cümle;
"Sustuğun zaman daha güzelsin."
Mezara koysa daha iyiydi. Ayı! Edepsiz herif! Tır mır düşmemiş. Anlaşıldı. Yol boyu konuşmadım. Aslında o konuşmaya çalıştı, ben takmadım?
"Klima yeterince ısıttı mı?"
"Kemerin bağlı mı?"
"Gideceğimiz yere az kaldı."
İlk kez onu böyle çaresiz görüyordum. Galiba beni cidden kırdığını anlamıştı ki, gönlümü almaya çalışıyordu. Bu adamın huyu böyleydi, özür dilemesi gerektiğinde, dilemezdi. Hayatın normal akışını sürdürerek, bir şey olmamış gibi yaparak içten içe özür diler, kendini affettirirdi.
Lokantaya varmıştık. Çok şık bir yerdi, Kocaman avizeler, altın varaklı duvarlar.. Çok zarifti.
Garson cam kenarında hazırlanmış iki kişilik bir masayı gösterdi, oraya oturduk. Tolga ikimiz adına da siparişleri verdi, garson gitti.
"Yemeği ben seçtim çünkü buranın spesiyali bu. Eminim beğeneceksin."
Başımla onayladım. Konuşmak istemiyordum. Madem susarken güzelim, güzel güzel izlesin.
Yaptığım tavırdan sonra yüzü gerçekten düşmüştü. Üzülmüş müydü?
"Helin."
Göz göze geldik..
Başını çevirdi. Çook alçak bir sesle;
"Özür dilerim."
"Efendim?"
Bu sefer bana döndü.
"Ne dediğimi duydun, özür diledim."
"Peki."
Birkaç dakika geçti.
"Tolga?"
"Efendim?"
"Gerçekten konuşmam seni rahatsız mı ediyor?"
Durdu.
"Pek sayılmaz. Kendini beğenmişin önde gideni olabilirsin, ben de öyleyim. Ve bunu dışa vurmaktan çekinmiyorum. Ayrıca boş konuşmuyorsun. Mantıklısın. Bunun yanında, çok safsın. Saf ve temizsin. Aslında konuşmanı seviyorum."
"Peki arabada niye öyle dedin?"
Bu sırada tabaklarımız gelmişti.
"Her gün bir kıza iltifat etmiyorum."
Anlaşılan iltifat etmeyi gururuna yediremeyip öyle bir şey söylemişti. Gerçekten bana başkalarına davrandığından farklı davranıyordu. Ortamı ısıtmak istiyordum.
"Amfiden en son çıkıyorum artık. Rahat oluyor." Dedim. Bu ne be? Bulduğum konuya bak! Salak mıyım ben?
Gülümsedi.
"Erkekleri yanına oturtmuyorsun değil mi?"
"Oturmuyorlar ki." İmalı bir şekilde devam ettim; "Birisinden korkuyorlar sanırım, kim bilmiyorum."
Tolga Han kahkahayı patlattı. Bu sefer ben de gülmeye başladım. Herkes dönüp bize bakınca anında ciddileşti, tabi bende. İkimiz de başımızı pencereye çevirdik. Sonra aynı anda birbirimize baktık, ay bize bi gülme geldi, bi daha gülmeye başladık.
Bi anda ciddileşti, "Yemeğini ye." Dedi.
Sessiz bir şekilde "Yömöööönü yöö" diye homurdandım. Naptım ben? Diye düşünürken bir cesaret baktım suratına, Tolga dudaklarını bastırmış suratı kızarmış gülmemek için tutuyo kendini. Hahahahahyt! Bu durumlarda mı görecektik seni Tolga Bey!! O surat ifadesini asla unutmayacağım kızlar :)
Sonra sakinleşip düzgün bir şekilde yemeğimizi yeme kararı aldık, Tolga'nın seçimi gerçekten enfesti. Hem yemek yiyor, hem de muhabbet ediyorduk.
"Neden hukuk?" Dedi.
"Babamın kazığı diyelim. Moda tasarım yazdığımı sanıyordum ama tercihlerimin hepsine hukuk yazmış."
"Hala istemiyor musun peki?"
"Düşününce çok da dert etmedim aslında. Moda tasarım okumadan da kendi markamı çıkarırım. Zira ben zaten bir markayım." Göz kırptım, hafifçe gülümsedi. Ama içten yani ;)) Devam ettim; " Ayrıca ezberim kuvvetlidir, çok aşırı zorlanmıyorum derslerde, fena değil."
Arkasına yaslanmış gülümseyerek dinliyordu.
"Ya sen?" Dedim. "Sen niye hukuk seçtin?"
"Biz sülalece hukukçuyuz. Gelenek gibi. Kimimiz daha yatkın oluyor, kimimiz daha uzak. Ben şanslı olup hukuğa kafası basanlardanım sanırım."
"İsteyerek seçmedin mi yani?"
"Yo hayır, seviyorum hukuku. Ama ailemin baskısı olmasa hukuk okuyor olur muydum, bilemiyorum."
"Hangi bölümü seçerdin?"
"Tıp falan."
"Hukuk seçmek zorunda kaldığına pişman mısın?"
"Diyorum ya, başarılıyım. Sevmediğim bir meslek de değil. Okul da fena değil. Çakma bir sevgilim bile var." Göz kırptı.
Dudak büktüm.
"Tatlıyı bizim cafede yiyelim mi?"
"Açık mıdır bu saatte?" Doğrusu orasının sıcak havası burada yoktu.
"Açıktır." Garsondan hesabı istedi, ödemeyi yaptı.
Ayaklandık, ceketini giydi, ben de siyah kabanımı omuzlarıma aldım. Elimi tuttu, o şekilde çıktık restorandan.
Bizim cafeye geldiğimizde beklediğimin aksine içerisi ciddi anlamda kalabalıktı. İçeriye girdik, Tolga'yı tanıdığı her halinden belli olan garson bize bir masa gösterdi, oturduk. İçeride oturduğumuz için tam kabanımı çıkarıp sandalyeye asıyordum ki;
"Çıkarma." Dedi.
Neden? Anlamında bir bakış attım.
"Kalabalık, dikkat çekme boşver." Dedi. Bu davranışı sergileyen Tolga olmasa şuan bir bardak suyu yüzüne fırlatırdım herhalde. Ama bu tavırlar ona öyle çok yakışıyordu ki..
"Peki." Dedim.
Tolga tatlı siparişlerimizi verirken ben de etraftaki tiplere bakıyordum. O sırada bir kızla göz göze geldik. Çok dikkatli bir şekilde bir bana, bir Tolga'ya bakıyordu. Acaba tanıyor mu? Diye düşünmeden edemedim. Kız ayağa kalkıp masamıza doğru yürümeye başlayınca tanıdığını anladım.
Upuzun boylu, incecik, esmer bir kızdı. Yanımıza geldi.
"Tolga? Ne zamandır görüşmüyoruz, neredeydin canım yaaa?" Dedi. Ay böyle ağzını yaya yaya konuşuyo ya bi patlatıcan ağzına.. Şımarık şey. İleride kızlarım böyle konuşursa evlatlık veririm bir yerlere. O derece nefret ediyorum.
Tolga telefonuyla uğraşıyordu, başını birkaç saniye telefonundan kaldırıp kıza baktı, sonra tekrar telefonuna döndü.
"Buradaydım."
"Bu kız kim Tolga???"
İşte benim sıram!
"Sevgilisiyim tatlım." Göz kırptım.
Karşımdaki kız renk değiştirmeye başlamıştı bile.
"Aa?" Kızın her halinden şok olduğu belliydi. "Hayırlı olsun o zaman, ben gideyim, çok memnun oldum canım." Elini uzattı. Tokalaşmaktan nefret ediyorum. Sevgilime bulaşan insanlarla tokalaşmaktan da iğreniyorum.
Bu yüzden başımı olumlu anlamda sallayıp, sahte bir şekilde gülümseyip, Tolga'ya döndüm. Kız birkaç saniye bana bön bön bakıp masasına geçti.
Kusura bakmasın valla. Helin Karalar'la tanışacak, tanışınca rezil olacak çok kız var anlaşılan.
"Çok hayranın var bakıyorum?"
Telefonunu bıraktı, arkasına yaslandı.
"Kıskanıyorsun bakıyorum?" Yine o çarpık gülümseme.
O değil de, avukat falan olunca biz bu herifle karşı taraflarda olmayalım. Bir gülümser ben "Benim müvekkilimde her türlü pislik var hakim bey atın içeri gitsin." Derim. Bu kadar mı güzel gülünür be adam!
"Kıskanmıyorum."
"O kıza yaptığın ne o halde?"
"Tanımadığım insanlarla temas etmeyi sevmiyorum. Olay bu."
"Onu demiyorum. 'Sevgilisiyim tatlım.'" Bir de beni taklit edercesine göz kırptı.
"Rahatsız mı oldunuz beyefendi? Tamam. Bir dahaki sefere 'Tolga'nın çakma sevgilisiyim, sebepsiz yere çıkıyor gibi yapıyoruz. Eğer istiyorsan al senin olsun, mutlaka sosyal medyada da bir yerlere yaz bunu.' Derim."
Gülmeye başladı: "Yok yok. Tamam sen nasıl istersen." Dedi.
Gülüşe bak. Pislik herif.
Gıcık.
Aptal.
Zürafa.
Zürafa ne be?
"Sosyal medya demişken." Dedi.
"N'olmuş ona?"
"Hangilerini kullanıyorsun?"
"İnstagram ve Twitter."
"İnstagramını aç."
"Ha?"
"İnstagramı aç, telefonunu bana ver."
Dediğini yaptım.
Telefonu aldı, kurcalamaya başladı. 2-3 dk geçti aradan. Artık cidden merak etmeye başladım.
"Ne yapıyorsun instagramıma?"
"Tatlını ye."
Etraf kalabalık olmasa dil falan çıkarırdım herhalde.
Aradan rahat 10dk geçti, telefonu kitleyip önüme bıraktı.
Tam alıp bakıyordum ki;
"Telefonuyla çok uğraşan kızları sevmem."
Hemen üste çıkarım tabii
"Çantama atacaktım canım."
İnanmadığını belli edercesine;
"Peki canım."
10-15 dk sonra buradan da kalktık, arabaya geçtik. Çok trafik vardı ve cidden çok sıkılıyordum. Telefonumla oynasam ne olurdu ya??
Ama tabiki yapamadım, eve bıraktı. Yine öyle romantik şeyler söyler miydi acaba?
Arabayı durdurdu,
"Pazartesi görüşürüz." Dedi.
Öküz.
"Görüşürüz." Dedim. Kapıyı açtım, arabadan indim.
Ama hala bekliyorum yani arkadan "Helin!" Diye seslenmesini falan. Seslenmedi tabi.
Odama geçtim, üstümü başımı değiştirdim. Pembe pijamalar pofuduk kocaman terlikler, kafamın tam tepesinde ergen topuzu. Böyle görse ayrılır mı benden acaba?
Yatağıma geçtim, televizyonumun kumandasını aldım, kanalları geziyordum, o sırada telefonum geldi aklıma. Ne yapmıştı acaba?
Giyinme odamdaki çantamdan koşa koşa aldım telefonu tabi.
Hemen instagrama girdim, bi' acayiplik vardı. Buldum! Resimlerimi silmiş. Profilimde yüzümün gözüktüğü bir resim bırakmamış! İnanamıyorum ya. Ben de inadına güzel güzel resimler çekip atmazsam Tolga...!
Takip ettiklerime baktım, tahmin ettiğim gibi kendisini takip etmiş. Bu iyi. Görelim takip ettiği karı kızları.
Profiline girdim, 50 kişiyi takip ediyor, 1k takipçisi var. Bir erkek için gayet iyi bence. Takip ettiklerini teker teker kurcaladım, tek kız benim. Diğerleri ya futbol sayfaları, ya giyim markaları, ya okuldan yüzlerini tanıdığım tipler, ya da "Kurt" soyadlı insanlar.
Yalnız dürüst olayım, takip ettiği tek kız benim ya, acayip cool hissediyorum. Adeta bir Adriana'yım şuan. :)
Telefonu kitledim yatağıma koydum. Televizyona bakmaya devam ettim. Tam o sırada telefonum çaldı, baktım Pelin.
"Efendim?"
"Mısır patlattım gel odama film izleyelim."
"Tamam geliyorum."
Telefonu kapayınca ekran kitlenirken bir şey dikkatimi çekti. Tekrar açtım ekranı. Ve hayatımın şoku herhalde.
Arka. Plan. Resmim. Tolga. ?!?!?!
Telefonuma gün boyu bir tek o dokunduğuna göre o yapmıştı. Adama bak ya.
Tam o sırada telefon tekrar çalmaya başladı. Tolga arıyordu. Hemen açtım.
"Ya sen ne hakla resimlerimi sili-"
"Arka planını beğendin mi?"
"Çirkin çıkmışsın."
"Dibin düşmüş."
"Hiç beğenmedim."
"Bayılmışsın resmen."
"Sen benim resimlerimi niye siliyosun asıl?!"
"Çirkin çıktıklarını sildim sadece. Tolga'nın sevgilisi çirkin demesinler diye."
"Yüzümün göründüğü fotoğraf bırakmamışsın yalnız?"
"Ya evet. İnsan bu kadar mı çirkin olur? Başka çakma sevgili mi bulsaydım acaba?" Kahkaha seslerini duyuyordum.
"Git bul o zaman. O beğenmediğin resimlere 500'er beğeni geliyor canım. Ayrıca, senin de dibin düşmese o resimleri sil-mez-sin" bu sefer kahkahayı ben patlattım. Karşı taraftan ses yoktu.
"Tolga?"
"Tolga???"
"Aloo?"
Tam kapatacaktım ki..
"Ne?!"
"Niye cevap vermiyosun?"
"Pes oynuyorum kızım. Senin yüzünden gol kaçırdım."
Suratına kapattım.
Danaya bak. Arayan o, gol atamamasının suçlusu benim. Yok artık. Yuh deve pardon da..
Gittim Pelin'in yanına korku filmi izledik valla. Çok da eğlenceliydi. Arasaydı da "Film izliyorum rahatsız etme" diyecektim, ama tabi ki aramadı.

Yarı'm #wattys2016Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora