"Bir sen, bir de uyku.."

245K 7.5K 525
                                    


"Bana haber vermeden uykunda bile kıpırdamayacaksın artık. İzin vermiyorum."

Ve evet, bir hafta boyunca aynen böyle olmuştu. Yaptığım veya yapacağım her şey için izin alıyordum. Evet evet, uyurken bile kıpırdamama izin yoktu. Şaka değil, sarılıyordu, dönmeme izin vermiyordu. Tek derdi ben, yaram ve ilaçlarımdı. Bir şekilde bu bir haftayı geçirdiğimizde, otururken zorlansam dahi rahatça yürüyebilir hale gelmiştim. Sadece eğilirken kötü oluyordum. Fiziki olarak bir problemim yoktu. Psikolojik durumuma gelecek olursak.. Berbattım. Ben de dün sabaha kadar bu kadar kötü halde olduğumun farkında değildim.

Tolga yine çıkmıştı dışarı, vize vb. İşlerle uğraşıyordu bir haftadır. Ben de yatakta uzanmış telefonumdan dergi okuyordum. İçeriden birisinin ayak seslerini duyunca ürktüm, tabancayı yastığın altından alıp çıktım yine. Mutfağa baktım. Tam oradan çıkıp salona geçeceğim sırada birini görünce bağırmaya çığlık atmaya başladım. Oysa karşımdaki 30-35 yaşlarında bir bayandı. Ama ağlıyordum. Durduramıyordum kendimi. Odaya geçip dakikalarca ağladım. Sonunda Tolga geldi, büyük ihtimalle içerideki kadın aramıştı. Odaya giren Tolga beni gardropla yatak arasındaki küçük boşlukta dizlerimi kendime çekmiş olarak bulunca nasıl korkmuştu kim bilir. Ama elimde değildi, ağlıyordum sadece. Gelip önüme çöktü, tıpkı geçen haftaki gibi.
"Ne oldu güzelim?"
Kollarımı boynuna sardım hemen. Ona sarılarak da ağladım dakikalarca. Sonunda beni kendinden uzaklaştırıp ellerini kollarımın omuzlarıma çok yakın olan bir yerine yerleştirdi.
"Helin, iyi misin?"
Onaylarcasına salladım başımı.
"Bir anda karşıma çıkınca... O geldi sandım." Dedim, sesim yine alçalmıştı konuşurken.
Bu sefer o sarıldı bana.
"Tolga.."
"Söyle güzelim?"
"Ben hasta mıyım?"
"Nereden çıkardın bunu?"
"Halime baksana.."
"Bir şey yok halinde. Saçmalama. Kim olsa aynı tepkiyi verirdi. Hizmetçinin suçu. Gelip kendini tanıtması lazımdı sana. Bir daha böyle saçmalıklar düşünme."
Omzundaki başımı aşağı yukarı salladım.
Uzaklaştım sonra.
"Bana günaydın demeden gitmeni gerektirecek iş neydi?"
"Sana günaydın demedim mi?"
Başımı olumsuz anlamda salladım.
Gülümsedi,
"Günaydın o zaman." Deyip yanağıma bir öpücük kondurdu.
"Sana da günaydın... Konuyu çarptırma!" Dedim şapşal bir ifade ile..
Cebinden bir şey çıkarttı, bana uzattı.
"Bunlarla uğraşıyordum."
Uzattıklarını elime alınca pasaport olduğunu görmüştüm. Sevinçle yüzüne baktım.
"Paris'e değil mi?"
"Evet, 2 gün sonra." Dedi gülümseyerek.
"Kimliklerimiz?" Dedim.
"İçinde."
Pasaportları açtım, içlerinden bir pembe bir de mavi kimlik düştü.
Selin Kaya, Tarık Kaya. Sırıttım.
"Tarıııık." Dedim abartı bir ifadeyle. Ahahahahah bu isim ona hiç yakışmamıştı.
Bir saniye, soyadlarımız niye aynıydı?
"Kardeş miyiz biz?"
"Yok, karı kocayız."
Gözlerim bön bön açılmıştı. Sırıttı.
"Deneme olur hem." Deyip göz kırptı.
"Makyaj temizleme jeli mi bu, yanında denemesi olsun! Ya denemeyi sevmezsen? Ne olacak? Ayrılacak mısın benden?! Ha?!" Aynı anda pasaportlarla omzuna kafasına vurup duruyordum.
Sonunda bileklerimi tutup durdurdu beni.
"Ne var?" Anlamında tek kaşım havada bir bakış attım.
"İçinde senin olduğun bir şeyi sevmemem imkansız."

Bir sonraki gün yolculuk vardı, ve Tolga'yla benim hiç bir hazırlığımız yoktu. Dediğine göre dikkat çekmemek için yanımızda birer valiz bulunması lazımmış. "Beğendiğin giysileri al yanımıza, kalanını oradan alırız zaten." Demişti.
Sabah saat 9 gibi uyanmıştım, Tolga sağ tarafımda sakin bir uykunun içindeydi. Gerçekten, onu bu kadar huzurlu görmeyeli uzun zaman olmuştu..
Zor da olsa onu uyandırmadan kollarının arasından çıkıp kalktım, ses gitmesin diye ebeveyn banyosundan diş fırçamı alıp öteki banyoya gittim, elimi yüzümü yıkadım, saçımı başımı düzelttim..
Mutfağa geçip dolabı inceledim, kahvaltılık bir şeyler hazırlayayım, diye. Sonunda vaktim bol, Tolga daha uyuyor diye poğaça yapmaya karar verdim.
Hamuru hazırlayıp mayalanmaya bıraktım, aynı anda kahvaltı masasını kurdum, çayın altını kaynattım. Hava güzel olsa balkona kurardım sofrayı. Gerçekten, o mükemmel manzara karşısında bi' kahvaltı yapamamıştık baş başa..
Haşlanan patatesleri gerekli baharatlarla karıştırırken annem geldi aklıma. Burada olsa "Patates ekmek gibidir Helin, yeme." Derdi. Nasıl özlemiştim O'nu, Pelin'i, babamı.. Acaba ne zaman görüşecektim onlarla..

Yarı'm #wattys2016Where stories live. Discover now