3

398 166 0
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Robert Jackson'ın Ofisi

18 Haziran 2018

Robert Jackson, ofisinin penceresinin önünde elleri cebinde dışarıyı seyretmekteydi. Düşünmesi, halletmesi gereken o kadar çok konu vardı ki bu durumda manzarayı izlediğinden söz edilemezdi. Zihninde cevapsız kalan tüm soruların tek bir ortak noktası vardı. O da Eva'ydı.

Bulundukları durum zaten karışıkken şimdi tamamen içinden çıkılamaz bir hâl almıştı.

Robert Jackson'ın, Eva'yı koruma içgüdüsü her geçen gün biraz daha artmaktaydı. Korkusu, bu durumun inancının önüne geçtiğini kabul edememekten kaynaklanıyordu. Robert Jackson, bir çıkar yol bulacağına emindi. Özellikle aklında olan şey gerçekleşirse Eva'nın hayatı için endişelenmesine gerek kalmayacaktı. Onu malikâneden götürüp yeni bir hayat kurmasına yardım edecekti.

Richard Addison'ın kapıyı ani bir şekilde açmasıyla Robert Jackson, irkilerek arkasına döndü. İnancına aykırı düşüncelerinden ötürü kendini yaramazlık yaparken yakalanmış bir çocuk gibi hissediyordu.

"Haklıydın Robert."

Acaba hangi konuda haklıyım? Çünkü o kadar çok haklı olduğum konu var ki. Addisonlar'ın körü körüne uyguladıkları kuralları mantık çerçevesine çekme konusunda da haklıyım mesela. Tüm bu düşünceler Robert Jackson'ın aklından geçerken sonunda dudakları aralandı.

"Hangi konuda?"

"Bir şeylerin ters gittiği konusunda."

Eva, ayahuasca çayını dün, ikinci defa içmişti. Robert Jackson, bir şeylerin ters gittiği konusunda Richard Addison'ı uyarmıştı ama Eva'ya çayı içirmesini engelleyememişti. Richard Addison, kendine en yakın olan koltuğa oturmuş ve huzursuz bacak sendromuna tutulmuş gibi ayağını sallayıp duruyordu.

"Neler oldu?"

"Eva'da bazı değişiklikler var. Tam olarak anlamlandıramıyorum. Çayı ikinci kez içtiğinden beri çok garip davranıyor."

Richard Addison, daha fazla dayanamadı ve ayağa kalkıp konuşmasına öyle devam etti.

"Dün ve bugün odasından hiç çıkmamış. Yemek yememiş, kimseyle konuşmamış. Neredeyse sürekli uyku hâlindeymiş ve bugünkü randevumuzu da kaçırdı. Sence çayın etkileri olabilir mi?"

"Olabilir. Kaynaklarda yazanları sen de biliyorsun Richard. Bazı deneyimlerde başka bir ruhani boyuta geçildiği ya da bilincin yükseldiğini biliyoruz. Telepati yeteneği de ortaya çıkabiliyor. Belki Eva'da özel bir durum olmayacak. Belki yeteneği hâlâ gelişim aşamasında."

"Sanmıyorum. Bu daha çok.."

Richard Addison, cümlesini tamamlayamadan içeriye Robert Jackson'ın ofisine gelmesini emrettiği torunu Eliot Addison girdi.

Eliot Addison, bu malikânenin kapalı kapıları ardında her zaman görmeye alışık olduğu bir manzarayla karşı karşıyaydı. Bu manzara, genelde iki adamın dünyanın en büyük sırrını paylaşıyormuş gibi esrarengiz bir şekilde konuşmasıydı. Eliot Addison, bu görüntüyü her zaman komik bulsa da çağırılmasındaki amacın sorguya çekilmek olduğunu bildiği için gergindi. Söze Robert Jackson başladı.

"Eva ile tanışmanız nasıldı Eliot?"

Eliot Addison, konunun Eva olduğunu tahmin etmişti ama bu evde yapılan en küçük hareketin herkes tarafından bilinmesi en büyük sıkıntısıydı. "Bu malikânede özel hayat diye bir şey yok" diye fısıldadı. Burada hayattan bahsetmek bile büyük bir lütuf olurdu. En azından kendi hayatı adına. Çünkü Eliot Addison'ın tüm telif hakları tarikata aitti. Onlar ne derse yapmalı, yasakladıkları şeylerden kaçınmalıydı. Ama tüm bunların ötesinde Eva kelimesini duyduğu anda suratında salakça bir gülümseme yayıldı.

"Güzeldi."

"Güzeldi de ne demek? Hem niye öyle garip garip sırıtıyorsun?"

Robert Jackson'ın söylediği cümleye karşın Eliot Addison, tam cevap verecekti ki büyükbabası araya girdi.

"Eva, dün ikinci kez ayahuasca çayından içti."

Büyükbabasının söylediği bu cümleye karşılık Eliot Addison'ın zaten iri olan gözleri sonuna kadar açıldı.

"Bunu nasıl yaparsınız? Ölebilirdi."

"Ama ölmedi değil mi? Üstelik bunu kendisi istedi."

Artık şaşırma sırası Eliot Addison'daydı. Kollarıyla kendini sarıp bir süre düşündükten sonra konuştu.

"Nasıl yani, çayı ikinci defa kendi mi içmek istedi? Bunu neden yapsın ki?"

Daha soruyu sorarken aklından birçok olasılık geçiyordu. Bu olasılıkların her biri, bir diğerinin olması kadar imkânsız geliyordu.

"Vücudunun bu çayı içmek için büyük bir açlık çektiğini söyledi."

"Buna inanamıyorum. Yoksa dünkü hâli.."

Eliot Addison, cümlesini tamamlayamadı. Eva'nın onu öpmesi dünden beri mutluluk kaynağıydı. Bu durum çay yüzünden olabilir miydi?

"Eliot, ortada garip bir şeyler oluyor. Eva'yla tanışmanı anlatır mısın?"

Robert Jackson'ın söylediği cümleye karşın Eliot Addison, bir anda kafasını kaldırdı. En azından bu durumun kendisi için özel kalmasını istiyordu ama sessizlik uzadıkça bakışlar üzerine kırbaç gibi iniyordu.

"Yani nasıl anlatsam. Eva adımı biliyordu ve çok samimiydi."

Richard Addison ve Robert Jackson birbirine baktılar. Akıllarındaki ilk soru Eva'nın Eliot'ı nereden tanıyor olacağıydı. Çünkü bu imkânsızdı.

"Eva seni nereden tanıyor olabilir ki? Ve samimiydi derken ne demek istedin?"

"Daha kendimi tanıtmadan ismimi söyleyip boynuma atladı ve beni öptü."

Eliot Addison, hatırladığı bu anıyla tekrar gülümsemeye başladı. Hem de gamzesi belli olacak şekilde. Eva'nın ismini ilk duyduğunda yüreğinde kıvılcımların gezindiğini hissetmişti ve onun malikânede bulunduğu her saat giderek artmıştı. İlk karşılaşmaları ya da gariplikler umurunda bile değildi. Eva da onu seviyordu ve bu, adaylığı kabul edeceği anlamına geliyordu. Gerisi umurunda değildi.

Robert Jackson, hayretler içerisinde "Eva, seni mi öptü?" dedi.

Eliot Addison, kaşlarını çatarak Robert Jackson'a döndü. "Sence Eva tarafından öpülmeye layık değil miyim Robert Amca?"

Robert Jackson, kendi ofisinde bir ileri bir geri çok hızlı bir şekilde yürüyordu ve olanlara bir türlü anlam veremiyordu. Kafasını toparlayıp düşünmeye ihtiyacı vardı.

"Hayır, onu kastetmedim. Eva, öyle bir şey yapacak bir kız değil ve adını nereden bildiği ise tam bir muamma. Senin hakkında hiçbir bilgisi olmaması gerekiyordu."

Robert Jackson, tam cümlesini tamamlamıştı ki koridordan bir erkek sesi geldi. İlk cümleyi tam olarak duyamamışlardı ama ikinci cümle kesinlikle net bir şekilde koridorda yankılanmıştı.

"Hemen inin oradan."

Robert Jackson önce Richard Addison'a sonra Eliot Addison'a baktı ve hepsi sırasıyla kapıya doğru koştular.

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Where stories live. Discover now