15

326 153 3
                                    

İngiltere, Londra

The Shard

26 Haziran 2018

Yola çıktığımızda bir koruma ordusu bizi takip ediyordu. Addisonlar için özgürlüğün anlamı biraz da tedbirdi. Ama bu gece moralimi hiçbir şey bozamazdı.

"Büyükbabamla neler konuştun?"

Ayahuasca çayını içeceğimi şu an söyleyemezdim. Eliot'ın sinirlenmesini ve gecemin mahvolmasını istemiyordum.

"Mary Addison'dan bahsetti. İnisiyasyonu, ezoterizmi ve sırlar öğretisini genel olarak anlattı. Mathias hakkında ne düşünüyorsun? Onunla neler yaptın?"

"O adamı hiç gözüm tutmadı ve bu akşam ondan bahsetmek istemiyorum."

"Tamam" dedim ve konu kapandı. Yaklaşık bir saatlik yolculuğumuz gülüşmeler ve espriler eşliğinde geçti. Londra'ya geldiğimizde hava kararmak üzereydi ama dükkânlar açıktı. Küçük bir fotoğrafçıda sırasıyla poz verdik. Oradan çıkarken "Yemeğe gidelim mi?" dedi. Bu teklif, bana uzaya çıkalım mı demekle eşdeğerdeydi. "Evet, olur" dedim hemen.

Thames Nehri'ne çok yakın, gökyüzüne uzanan devasa cam binaya girdik

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Thames Nehri'ne çok yakın, gökyüzüne uzanan devasa cam binaya girdik. İnsanların arasında el ele yürüyorduk ve yemek yemek için bir restorana gidiyorduk. Normal insanlar gibi hissediyordum ve mutluydum.

Restoran katında manzara müthişti. Tüm masalar boştu ve şef garson, bizi en güzel manzaraya sahip masaya kadar eşlik etti. Yerimize oturmadan camdan dışarıya baktım. Tüm Londra ayaklarımın altındaydı. Güneş, semayı terk etmiş ve güzel bir mavilikle bizi baş başa bırakmıştı. Filmlerden görmeye alışık olduğum Tower Köprüsü tam karşımdaydı.

Manzaradan ayrılıp arkamı döndüğümde Eliot'ı yerde bir dizinin üzerinde buldum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Manzaradan ayrılıp arkamı döndüğümde Eliot'ı yerde bir dizinin üzerinde buldum. Elinde siyah kadife bir kutunun içinde kenarında pırlantaların parladığı safir bir yüzük vardı.

"Benimle evlenir misin?"

"Ne?"

Gözlerim dolmuştu. Zaten on gün sonra evleniyorduk ama Eliot'ın bu ince davranışı karşısında şok olmuştum. Benim için önemli olan onunla yaşayabilmekti. Yaşlanabilmek.

"Evet" dedim ve doğrularak yüzüğü parmağıma taktı. Gözyaşlarıma engel olamamıştım artık. Bu tarz numaralara kanacak bir kız olduğumu hiç düşünmezdim ama gerçekten işe yarıyormuş. Bu jestinin karşısında eriyip bitmiştim.

Birbirimizi tebrik ederken ona bir şey almadığım için hayıflanıyordum. O da bir alyans takmalıydı. Benim gibi.

Bütün gecemiz kutlama havasında geçmişti. Yan yana ilk fotoğrafımızı korumalar çekti. Eliot, elini belime atmıştı ve benim ağladığım belli olurcasına burnum ve gözlerim kızarıktı.

Et, tuz, şeker, peynir ve unun yasak olduğu diyetime başlamıştım ve bu yiyeceğim şeyleri kısıtlıyordu. Sadece patates püresinden ve salatadan yerken Eliot, fark etmemişti. Ama tatlıya geçtiğimizde yemem için ısrar edince bir terslik olduğunu anlamıştı.

"Neden yemiyorsun?"

"Canım istemiyor Eliot. Artık kalkalım mı?"

"Hayır. Tadına bakmanı istiyorum."

Eliot, aslında ne olduğunu anlamıştı ama işi yokuşa sürmeye çalışıyordu ve itirafımı bekliyordu. Tedirgin olmuştum ve onunla kavga etmek istemiyordum.

"Bak, bu güzel gecemizin mahvolmasını istemiyorum. Malikâneye dönebilir miyiz?"

Önce kaşlarını çattı. Sonra dudaklarını sıktı. Kavga etmeye, tartışmaya hazırdı. Ama hiçbir şey demeden ayağa kalktı ve elimden tutup beni de kaldırdı. Yol boyunca hiç konuşmadı. Arada direksiyona ritmik bir şekilde vuruyordu. Belki sakinleşmesini sağlar diye müzik açmak için elimi radyoya doğru uzattım ama bileğimden sert bir şekilde yakaladı. Off çok sinirliydi. Bir an öfke krizi geçirir mi diye korkmadım değil.

Beyaz odaya girer girmez ceketini fırlatıp yere attı ve birden bağırmaya başladı. Kavga için odamıza gelmeyi bekliyormuş ve bu, beni ürkütmüştü. Artık korumalar yoktu.

"Bir daha çaydan içmeyeceksin Eva."

"Eliot, eğitimime başlıyorum. Ne yapmamı istiyorsun? Ana Vâris diye beni havalara çıkaran sizlersiniz. Üç kere içtim ve ölmedim."

"Eğitimin canı cehenneme. Bu sefer içtiğinde ölmeyeceğini bilemezsin."

"Ölmeyeceğim."

"İçmeyeceksin Eva. Seni kaybedemem."

Gidip ona sarıldım. "Kaybetmeyeceksin" dedim. Titriyordu. Öfkeden mi? Endişeden mi? Bilmiyordum. İlk defa beni kendinden uzaklaştırdı ve ona sarılmama engel oldu. Bu tavrı kalbimin kırılmasına neden olmuştu.

"Lütfen gecemizi mahvetme. Sarılıp uyuyalım olmaz mı? Çayı dört gün sonra içeceğim. O zamana kadar bol bol tartışırız" dedim.

"Fikrimi değiştirmeyeceğim. Çayı içmeyeceksin" dedi ve soyunup yatağa yattı. Her gece Eliot bana arkadan sarılırdı ve öyle uyurduk. Sırtımı güvendiğim birine yaslamanın getirdiği huzuru bu gece bulamamıştım. Eliot, bana küsmüştü ve arkasını dönmüştü. Elimde nikâh yüzüğümle bu sefer ona sarılan bendim. Karşılık vermedi ama beni kendinden uzaklaştırmadı da.

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin