41

290 142 2
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

29 Eylül 2020

Eliot, bütün gece sayıklamış ve inlemişti. Geçen bir ay, hepimizde kalıcı izler bırakmışa benziyordu. Nasıl atlatacaktık bilemiyordum. Ve Eliot'ın ağrısı var gibiydi. Ne kadar sorsam da cevap alamadım. Aslında hemen toparlanıp tatile çıkacaktık ama önce Benjamin'in ne tepki vereceğini görmek istedim.

Eliot, duştan yeni çıkmıştı ve ona Benjamin'i getireceğimi söyleyip odadan ayrıldım. Benjamin, bu gece sadece bir kere uyanmıştı. O da yakında travmasını atlatacaktı. Kucağıma aldım ve babasının geldiğini söyledim. Çok sevinmişti ve heyecanlanmıştı. Ben de tam tersi bir korku içindeydim. Acaba Eliot'ın normal görüntüsüne kavuşmasını beklemeli miydik? Ama bu, çok uzun zaman alacağa benziyordu ve Benjamin'in beklemeye tahammülü yoktu.

Odaya girdiğimde Eliot, büyük bir hasretle "Benjamin" diyerek sarılmak için hareketlendi. Benjamin ise kaşlarını çattı, gıdığını çıkardı ve dudaklarını büzdü. Eliot, bize yaklaştığında Benjamin, korkarak bana sarıldı ve Eliot'a sırtını döndü.

"Oğlum bak, baban geldi."

Benjamin, çenemin altından tekrar baktı ama görüntü ona yabancıydı. Eliot, ona dokunmaya çalıştı ama Benjamin'in rahatsız olduğu belli oluyordu. Eliot'ın yanağını okşadım ve onu öptüm. Benjamin, beni bile engellemeye çalıştı.

Eliot "Tamam, zorlama" dedi. Morali bozulmuştu.

Hep birlikte kahvaltı masasına oturduk. Benjamin, hâlâ benim kucağımda saklanmaktaydı. Arada Eliot'a kaçamak bakışlar atıyor, ağzına koyduğum yiyecekleri yiyordu. Aslında Benjamin aşırı hümanist bir çocuktu. Yabancı kişileri yadırgamaz, hemen konuşmaya başlardı. Buradaki sorunumuz babası dediğimiz kişinin onun gözünde doğru çıkmamasıydı.

"Hemen tatile gidelim mi hayatım?"

"Evet, olur" dedi Eliot.

Eliot, sandalyede otururken bile rahatsız gibiydi. Duruş bozukluğu vardı. Maden hakkında daha fazla soru sorup canını sıkmak istemiyordum. Ama neler yaşadığını merak ediyordum.

Benjamin'i odasına bıraktım ve yolculuk için hazırlanmaya başladım. Balayında gidemediğimiz Fransa'ya gidecektik. Eliot, büyükbabamı ve Robert Amca'yı görmek için yanlarına gidecekti ki tekrar inledi.

"Bana artık neyin olduğunu söyleyecek misin?"

"Bir şey yok."

"Bunu ben yapınca kızıyorsun ama."

"Tamam. Belim ağrıyor. Yatak problemi yaşıyordum ama zamanla geçer."

"Masaj yapmamı ister misin?"

Eliot, "Olur" dedi ve yatağa yüz üstü uzandı. Belini açtım. Görünürde herhangi bir yarası yoktu. Çok profesyonel olmasam da masaj yapmaya başladım. Sonra istemsizce eğilip belini öptüm. Bir anda keskin bir kılıç belime saplanmış gibi geldi. "Aman Allah'ım" diyerek doğrulmaya çalıştım. Komodinin üstündeki her şeyi devirmiştim.

Eliot, "Ne oluyor Eva?" dedi.

Kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Acısının geçtiğini anlamıştı ama ben ağrıdan inliyordum. Neredeyse doğum sancısına eş değerdeydi. Eliot'ın acı eşiğinin bu kadar yüksek olduğunu düşünmezdim. Ve bu kadar büyük bir ağrıyı hamile hâlimle asla almazdım.

"Eva, sen ağrımı mı aldın? Bunu nasıl yaptın?"

"Aman Allah'ım! Eliot, buna nasıl dayanıyordun?"

"Hemen doktora gidiyoruz."

Doktor Stephan Cavan, olanlara anlam verememişti ve film çekilmem için hepimiz hastanenin yoluna düşmüştük. Eliot, arabada bunu nasıl yaptığımı sorup duruyordu.

"Bilmiyorum" dedim fısıldayarak. "Sanırım yeni bir yetenek."

"Hamileyken bunu yapmamalıydın."

"Bilerek yapmadım. Bu kadar ağrın olduğunu bilseydim kendimi engellerdim."

"Neyse bunları sonra konuşuruz."

Doktor Stefan Cavan'ın konuştuklarımızı duymasını istemiyorduk. Yüce Meclis'e ya da büyükbabama bizden önce söyleyebilirdi.

Detaylı tetkikler ve muayene sonucu fıtık ya da herhangi soruna rastlanılmadı. Sadece fizik tedavi almalı ve her gün düzenli bir şekilde yüzmeliydim. Neyse ki bunlar, elimin altında olan imkânlardı. Ama tatilimizi ertelemek zorunda kaldık.

Malikâneye döndüğümüzde herkesin aklında aynı soru vardı. Bir aydır madende çalışanın Eliot olmasına rağmen neden Eva'nın beli ağrıyordu? Sonunda itiraf etmek zorunda kaldım. Bunun aslında bir şüphe olduğundan bahsettim. Yüce Meclis'ten sır saklamamıştım. İkinci bir cezayı kaldıramazdık. Neyse ki büyükbabam bana inandı ve meclise açıklamayı o yaptı.       

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3حيث تعيش القصص. اكتشف الآن