59

611 158 85
                                    

İngiltere, Oxford

Yuvamız

20 Kasım 2021

Bugün derslerimiz bittikten sonra normal insanlar gibi market alışverişi yaptık ve ilk defa kalmak için evimize gittik. Ellerimizde kese kâğıdı torbalarıyla içeriye girdik. Koridordan geçerken bir anlığına durdum. Her gerçek aile gibi duvarda resimlerimiz asılıydı. Eliot'ın bana evlenme teklif ettiği günden başlayıp günümüze kadar devam ediyordu.

Düğünümüzde dans ederken verdiğimiz bir poz, Benjamin'i sağlık katında ilk defa kucağıma aldığım zaman verdiğimiz poz, Elijah'a hamile iken baş başa verdiğimiz bir poz ve birkaç tane Benjamin'in farklı zamanlarda hep gülümserken çekilmiş pozlarının arasında bir tane, benim Elijah olduğunu bildiğim ama başka kimsenin bilmediği bir poz vardı. Fotoğraflarda genellikle gözlerim ve burnumun ucu kızarıktı. Ama hepsi mutluluk gözyaşıydı. Burası benim mutluluk köşemdi.

"Beğendin mi?"

"Sen mi yaptın Eliot?"

"Evet, her fotoğrafı büyük bir özenle seçtim."

"Bayıldım, çok teşekkür ederim. Benjamin ne zaman gelecek?"

"Yarın."

Kaşlarımı çatıp Eliot'a baktım. Bebeğimden hiç o kadar ayrı kalmamıştım. Bir ölü gibi uyuduğum günler hariç.

Eliot, "Bu gece baş başa olalım istedim" diye devam etti. Biraz afallamıştım ve ne tepki vereceğimi bilemediğim için mutfağa yöneldim. Benjamin uyumadan malikâneye döneceğimizi biliyordum ama şu an Eliot'ı bozmak istemedim.

Aldıklarımızı buzdolabına yerleştirmek için kapağını açtım ve uzun sayılacak bir süre öylece kaldım. Dört seneye yakın bir süredir hiç buzdolabı kapağı açmamıştım. İçinden canımın çektiği bir şeyi seçip yememiştim.

Elimdekilere dolaba yerleştirmeye çalıştım ama Robert Amca ve Emily, bizim için ağzına kadar doldurmuştu zaten. Eliot'a yemek yapmak istiyordum ama bizim için yemek de bırakılmıştı. Benim sadece ısıtmam gerekiyordu.

Ben yemekleri karıştırırken Eliot, gelip bana arkadan sarıldı. Saçlarımı bir kenara toplayıp boynumdan öpmeye başladı. Yaşadığım haz inanılmazdı. Gerçek bir aile olduğumuzu hissediyordum. Eliot'ın elleri vücudumda dolanıyordu ve "Ocağı kapat Eva" dedi. Dediğini yaptım ve beni yeni yatak odamıza götürmesine izin verdim.

Eliot uyumuştu ve ben onu izleyerek şimdiye kadar başımdan geçen her şeyi düşünüyordum. Tüm yaşadıklarım bir film gibi gözlerimin önünden geçiyordu. Bolu'dan İngiltere'ye gelişim. Addison Malikânesi'ne ilk adım atışım. Eliot'la üç kez ilk defa tanışmamız. Bana ilk defa dokunması. Eliot'ın gelinliğimin düğmelerini açışı. Benjamin'i kucağıma aldığım ân. Elijah'ı gizlice emzirmem. Ve her seferinde Eliot'ı öpüşüm.

Bu yaşadıklarım asla unutulmayacak, güzel olduğu kadar acı dolu gerçek anılarımdı. Zamanı gelince bizimle birlikte yok olup gidecek hatıralardı. Yataktan kalktım ve çalışma odasına geçtim. Bilgisayarda bir Word sayfası açtım. Bir başlık atıp yazmaya başladım.

                                                                                  SESSİZ

                                                                  Bir Göbekli Tepe Efsanesi

"Robert Jackson, bu kadar önemli bir bilgiyi bunca yıldır istihbarat biriminden saklamayı nasıl da başardı? Bu adam kendini birimden ve hatta Addisonlar'dan nasıl olur da üstün görür? Lanet olasıca Robert Jackson!"

İstihbarat şefi bu cümleleri söylerken gerçekler, olanca çıplaklığıyla yüzüne çarpmaktaydı. Robert Jackson ne yaparsa yapsın bu işin diyetini ödeyecek tek bir kişi vardı. O da istihbarat şefinin ta kendisiydi.

Soğukkanlılığı ile bilinen istihbarat şefinin burnuna tanıdık bir koku geliyordu. Bu kokuyu defalarca çıktığı operasyonlarda beyninin her bir hücresini hissedene kadar duyumsamış, onu eski bir dost gibi selamlamış ve önünden geçip gitmesine izin vermişti. Şimdi yakınlardan, hatta kendinden geldiğini düşündüğü bu koku, ölümün kokusuydu.

                                                                                       -SON-

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Onde as histórias ganham vida. Descobre agora