21

350 150 1
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Eliot Addison

Eliot Addison'ın hayatında hatırladığı ilk anısı biraz bulanıktı. Tanımadığı bir kadının bacağına tutunduğunu ve ağladığını hatırlıyordu. Babasına ait olduğunu sandığı bir ses, bir canavar görüntüsünde zihninde beliriyor ve ağzından alevler saçarak konuşuyordu.

"Kadını götürün buradan. Bir daha çocuğa yaklaşmayacak."

Gözlerinden akan yaşlara ek olarak yerde sürüklendiğini hatırlıyordu. Sevgi, ilgi, tebessüm, bakım veren kelimeleri o meçhul kadınla birlikte yok olup gitmişti. Sesi tekrar duyduğunda titremeye başlamıştı.

"Bu malikânede ağlaman yasak. Bir daha sesini duyarsam senin başını koparırım."

"Hemen eğitimine başlayın."

Bundan sonra anımsadığı tek şey, sıkıntıydı. Malikâneye özel öğretmenler geliyor ve ona ders veriyordu. Küçük yaşına rağmen sınırlarına kadar zorlanıyor ve bir an önce eğitimli bir birey olması bekleniyordu. Dersler neyse de onu en çok zorlayan şey, beden eğitimi uygulamalarıydı. Bir asker edasıyla sabahın erken saatinde uyandırılıyor, koşması, şınav çekmesi ve belirli dövüş yöntemlerini öğrenmesi bekleniyordu. Her gece yatağına girdiğinde vücudu acıdan titriyordu ve zihni kaldıramayacağı bilgilerle dolmuş oluyordu.

Korkması, zafiyet göstermesi ve ağlaması yasaktı. Ama o, gök gürültüsünden korkuyordu ve her şimşek çaktığında yatağında titriyor, ağlaması duyulmasın diye elini ağzına kapatmaya çalışıyordu. O gece, malikânede ona en iyi davranan kişi yanına gelmiş ve onu kucakladığı gibi kendi odasına götürmüştü. Odada Rodrigo'nun Gitar Konçertosu çalmaktaydı ve 'baba' kelimesi o kişiyle eşleşmekteydi.

Eliot Addison, hayatının şokunu daha o yaşlarda yaşamıştı. Arada onu kucağına alıp seven kişinin aslında babası değil büyükbabası olduğunu öğrenmişti. Sürekli bağıran ve onu sevmeyen kişi ise onun gerçek babasıydı. Şimdiye kadar "Efendim" ya da "Bay Addison" diye hitap ettiği için kimin baba kimin büyükbaba olduğunu çözememişti.

Sıkı bir disiplinle hazırlanmış eğitimi devam ederken zihninde hep aynı soru dönüyordu.

"Babam beni neden sevmiyor?"

Büyümeye başladıkça bu soruya cevap bulamayan Eliot Addison, babasının sevgisini kazanma adına artık kendini ispatlamaya çalışmıştı. Sosyalleşebilmesi için lüks bir koleje yazdırmışlardı ve daha ilk sömestırda sınıf birincisi olmuştu. Yaşça ve bedenen büyük olan rakiplerini güreşte yenebiliyordu. Çok hızlı koşuyor, yüzmede rekor kırıyordu. Ama bunların hiçbiri babasının umurunda değildi. Bunu anladığı zaman, tüm o başarı hikâyeleri gözünde bir çamur lekesi kadar değersiz oldu.

Babasına karşı artık kendini ispatlamaya, mükemmel evlat olmaya çalışmıyordu. Bunun yerine müthiş bir öfke gelmişti. Ergenliğe adım attığı ilk yıllarda belki de hâlâ daha babasının dikkatini çekebilmek için türlü girişimlerde bulunuyordu.

Bunların içinde korumaları atlatıp üç gün boyunca şehirde başıboş dolaşmak, araba çalıp içkili bir vaziyette sürmek ve malikânede küçük çaplı bir yangın çıkartmak da dâhildi. Atasının verdiği bir cezayla gecenin soğuğunda yirmi kiloluk bir kütüğü başının üstünde taşımış, tüm kasları titremesine rağmen asla pes etmemişti.

Yıllardır cevap bulamadığı soru da artık değişmişti. Bir zamanlar annesi olduğunu düşündüğü kişi aslında onun bakıcısıydı. Ve malikâneden gönderilişi onun bu hayatta hatırladığı ilk anıydı. Sonra sorular peş peşe gelmeye başladı.

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin