23

308 144 1
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

6 Temmuz 2018

Eliot'ın telefon alarmı çalıyordu. Sabah mı olmuştu? Düğüne geç mi kalmıştık? Sırtım Eliot'a ve pencereye dönüktü. Başımı kaldırdım ve etrafıma baktım. Eliot uyanmış, alarmı kapatıyordu. Bense etrafın zifiri karanlığına şaşkın bir şekilde bakıyordum. Babamın bana öğrettiği yöntemlerden biri de buydu.

"Gökyüzüne bakıp saatin kaç olduğunu söyle Havva!"

Gündüzleri neyse de geceleri saat tahmini için çok defa tatlı uykumdan edilmiştim. Şimdi ise bu eğitim bir işe yarıyordu. Kesinlikle seher vaktinden önceki koyu karanlığı yaşıyorduk. Peki o zaman Eliot, neden alarm kurmuştu?

"Eliot, neler oluyor?"

Gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum. Eliot, dibime kadar geldi ve elini pijamamdan içeri soktu. Belimi okşuyor bir yandan da beni kendine doğru çekiyordu.

"Ne yapıyorsun?" dedim.

"Güneş-Sirius kavuşumları başladı" dedi.

Dehşet içinde gözlerim sonuna kadar açıldı. Ne demek istediğini, ne yapmaya çalıştığını anlamıştım. Zaten o da üstüme gelmiş pijamamı çıkarmaya çalışıyordu. Eliot'ın ellerini ittim ve pijamamı düzelttim.

"İyi de evlenmedik."

"Aslında evlendik."

Haklıydı. Resmi olarak evlenmiştik. Nikâh cüzdanımız komodinin çekmecesinde duruyordu. Ama ben kendimi düğüne göre hazırlamıştım. Ona bile odaklandığım tam olarak söylenemezdi.

"Eliot, lütfen. Hazır değilim."

Eliot'tan duymayı beklediğim cümleler; "Tamam, sorun değil. Zamana bırak. Sen hazır olunca yaparız" idi. Ama Eliot, bunların hiçbirini söylemedi. Önce sessizce bana baktı. Sonra "Beni istemiyor musun?" diye sordu.

Büyük bir ustalıkla Eliot'ın altından kurtuldum ve ayaklandım. Karanlıkta kollarımı kendime dolayıp odada turlamaya başladım.

"Elbette istiyorum Eliot. Ama.."

Cümlemi bitiremeden Eliot da ayağa kalktı ve bağırdı.

"Hayır, istemiyorsun" dedi. İstemsiz olarak benim sesim de yükseldi.

"Eliot, bir plan yapmışsın. Alarmı bile kurmuşsun. Söyler misin bu plana beni dâhil etmek aklına gelmedi mi? Beni hazırlayabilirdin."

"Beni sevseydin hazır olmana gerek kalmazdı."

Öylesine yüksek sesle konuşuyorduk ki korumaların gelmesinden endişe ettim. Ve giderek kırgınlığım artıyordu. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum.

"Eliot, nasıl bunalımlar yaşadığımı biliyorsun. Tam olarak atlatabilmiş değilim. Neden anlayışlı olmuyorsun?"

"Ben mi anlayışlı değilim? Ömrümde kimseye göstermediğim anlayışı bir haftada tükettim. Ama biliyor musun bunların hepsi bir bahane. Beni sevmediğini ve istemediğini kendine bile itiraf edemiyorsun. Lanet olsun!"

Gözlerime yaşlar hücum etmişti. Hiçbir lambayı yakmamıştık ve karanlıkta tartışıyorduk. Ağlasam Eliot anlamazdı bile. Zaten o da banyoya girip suratıma kapıyı kapatmıştı. O kadar sert çarpmıştı ki kapı, pervaza çarpıp tekrar açılmış ve Eliot, kapıyı yine yüzüme vurmuştu. İki kez. Ama en azından odayı terk etmemişti.

Şu an ki hâlimiz bugün evlenecek olan bir gelin ve damattan çok uzaktı. Eliot'la yaşadığım onca şeyden sonra en sert kavgamızı yapmıştık. Kendince bir plan yapmıştı ve benim yüzümden hayal kırıklığı yaşıyordu. İşin en kötü yanı söylediklerinde haklı olmasıydı. Çayı içmeden önce Eliot'ın alarm kurmasına sinirlenmezdim. Bunu bir sorun yapmaz, direk ona teslim olurdum. Şimdi yüreğimden Eliot sökülüp alınmış gibiydi. Eskiden kalbimle hareket ederdim. Şu an ise irademi kullanmam gerekiyordu.

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ