46

299 141 3
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

31 Ocak 2021

Uyandığımda üşüyordum ama baskın olarak hissettiğim duygu şehvetti. Hemen Eliot'a doğru döndüm ama ortamızda kollarını yukarıya kaldırarak uyumakta olan Benjamin'i son anda fark ettim ve neredeyse eziyordum. Uyandırmadan yanağına öpücük kondurdum ve uzanıp Eliot'ı dürttüm. Fısıltıyla konuşarak "Eliot, uyan" dedim.

"Ne oldu Eva? İyi misin?"

"Şşşt sessiz ol" dedim. "Evet, iyiyim. Benjamin neden burada? Odasına götürür müsün?"

"Neden, ne oldu?"

"Yok bir şey. Seni istiyorum. Elini çabuk tut."

Eliot, Benjamin'i kucakladı ve odadan çıktı. Ayağa kalktım ve odayı turlamaya başladım.

Hıristiyanlıkta yedi ölümcül günah aklıma geldi. Birincisi öfkeydi. Kesinlikle öfkeli biri değildim. Yaşadığım onca şeyden sonra bile hâlâ sakin karakterde bir yapım vardı. Belki biraz hırçındım ama o da çok eskilerde kalmıştı.

İkincisi kibirdi. Hayatım boyunca kendimi hep en aşağılık mahlûk olarak görmüştüm ve asla büyüklük taslamamıştım. Kendim kibirli olmadığım gibi üstünlük taslayan insanlara karşı da hep mesafeli durmuştum.

Üçüncüsü açgözlülüktü. Asla paraya tamah etmedim. Daha fazla herhangi bir şeyim olmasını istemedim. Azimli biriydim asla hırslı biri değil.

Dördüncüsü ise oburluktu. Yemek seçen biri değildim ama obur da sayılmazdım. Yaşamak için yiyordum. Yemek için yaşamıyordum.

Beşincisi tembellikti. Hep bilgiyi kovaladım ve ona karşı bir açlık çektim. Herhangi bir konuda kimse benim tembel olduğumu söyleyemezdi.

Altıncısı kıskançlıktı. Şimdiye kadar kıskandığım kimse olmamıştı ve Eliot'ı da kıskanacağım bir durum yoktu. Zamanında diğer adaylarla bile paylaşmıştım ama şimdi sadece bana aitti.

Ama sonuncu günah olan şehvet, beni şu an esir almıştı. Eğer bir gün yargılanacaksam kesinlikle bu suçtan cehennemlik olacağım kesindi. Ama şehvetim eşime karşı olduğu için affedileceğimi umuyordum.

Odaya girer girmez Eliot'ın üstüne atladım. Her zaman Eliot baskın olurdu ama bu sefer izin vermedim. Bir süre onunla cebelleştim bile. Ama pes edip kontrolü bana bıraktı. Çıldırmış gibiydim. Adeta kendimi kaybetmiştim.

Her şey bittiğinde Eliot, "Konuşmalıyız" dedi. "Neyi konuşacağız?" dedim. Çünkü Eliot'ı tekrar arzuluyordum ve konuşmak istemiyordum.

"Neden çayı içeceğini bana söylemedin Eva?"

"Çay mı?"

O sırada tüm anılar zihnime hücum etti. Büyükbabamın ölmesi. Stone'un kanlı bedeni, Benjamin'in çığlıkları ve Eliot'ın çırpınması. Sol tarafım sıkıştı ve nefes alamadım. Doğrulmaya çalıştım ama olmadı. Nefes alamıyordum. Eliot, başımı tuttu ve gözlerimin içine baktı.

"Nefes al Eva."

Deniyordum. Kalbim sıkışıyordu. Başım arkaya doğru gitti ama Eliot tuttu ve "Derin nefes al" dedi. Bayılacaktım ama Eliot, "Gözlerimin içine bak ve nefes al" diyordu.

Havayı içime çektim. Hücrelerim azıcık alabildiğim oksijen için birbirleriyle yarışıyordu sanki. "Tekrar Eva. Nefes al." Bir kere daha soludum havayı. Ciğerlerimin yanması geçmişti. Düzenli soluk almaya başlamıştım. Bir panik atak krizini daha atlatmıştım. Hem de bayılmadan. Eliot az da olsa toparlandığımı görünce kalkıp pencereyi açtı. Soğuk hava, fazlasıyla sıcak odamıza hücum etti. İyi gelmişti.

"Bana ne gördüğünü söyle Eva."

"Malikâneye bir suikast düzenleniyor. Ben, ben gerisini anlatmak istemiyorum."

"Kimin yaptığını biliyor musun? Görebildin mi? Herhangi bir şey duydun mu?"

"Evet. Dokuzuncu üye yapıyor. Adı Gret olan."

"Gaven" diye düzeltti. "Onu öldüreceğim." Eliot ayağa kalkmış cep telefonunu eline almıştı. Sürekli küfür ediyordu.

"Eliot dur" dedim. "Şu an kime güveneceğimizi bilemeyiz. Adam malikâneye çok kolay girdi."

"İçeriden yardım mı aldı diyorsun?"

"Sanırım. Bir tek Stone yanımızdaydı ve o da.." Cümlemi tamamlayamadım. Eliot anladı ve yanıma geldi.

"Yaklaşık üç ay sonra gerçekleşiyor. Temkinli olmalıyız."

Eliot "Tamam" dedi ve cep telefonunu kaldırdı. Yaşadığım acıyı nasıl unutacaktım? Benjamin'in çığlıklarını. Başımı ellerimin arasına aldım.

"Eva, neden çayı içeceğini bana söylemedin?"

Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Eliot'a sır saklamayacağıma dair söz verip her seferinde güvenini sarsıyordum.

"Ben sadece Elijah'ın hayatını görmek istemiştim. Yeni ailesiyle mutlu olup olmadığını öğrenmek istemiştim."

"Niye yaptığını anlıyorum ama benden neden sakladığını anlamıyorum."

"Beni engellemeni istemedim. Seninle tartışmayı sevmiyorum."

"Ben de seninle tartışmak istemiyorum ama benden bir şey saklamayacağına dair söz vermiştin. Artık çayı içmeni engellemeyeceğim. Zaten hiç engelleyemedim de. Ayrıca içinde uyumakta olan geyşayı uyandırdığı için çaya kızmıyorum."

Şehvet delisi ifadesini kullansa belki daha yerinde olacaktı. Hâlimiz trajikti ama ikimizde güldük. "Açlıktan ölüyorum" dedim.

"Ne yemek istersin?"

"Kahvaltılık bir şeyler olur. Ben duşa giriyorum."

"Tamam."

"Sen de benimle geliyorsun."

Aslında bağırmak istememiştim. Ama Eliot, kahkaha attı.

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Where stories live. Discover now