9

360 157 0
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

20 Haziran 2018

"Eva, uyan."

Biri saçlarımla oynuyordu ve uyanmam gerektiğini söylüyordu. Rüyada mıydım? Geleceğimde mi? Yoksa gerçeklikte mi? Güneş ışığı gözlerimi alıyordu ama nefesini hissettiğim Eliot'ın varlığını anlamama engel değildi. Bana çok yakın duruyordu. Sıcaktı ve çok güzel kokuyordu. Kendime doğru tutup çektim ve tam öpecekken konuştu.

"Gerçekliktesin."

Sanki zihnimde doğadaki her renk tonuna boyanmış bir akıl küpü vardı ve bu cümleyle birlikte tüm yüzeyler aynı renk olmuştu. "Yaa" dedim ve Eliot'ı ittim. O sırada odada bir kahkaha duyuldu.

"Bu hâline alışabilirim. Çok tatlısın."

Ters döndüm ve başımı yastığıma gömdüm. Sesim kuyudan geliyor gibiydi.

"Çok komik."

"Biraz öyle" dedi ve yine güldü. Sonra ciddileşti. "Eva. Bir duş almam lazım ve üstümü değiştirmeliyim."

Bu yalnız kalacağım anlamına geliyordu. Başımı kaldırdım ve Eliot'a baktım. Üzerinde iki günlük kıyafetleri vardı ve onlarla uyumuştu. Sakalları çıkmıştı ve bu, ona daha çekici bir hava katıyordu.

"Ayrıca Robert Amca ve büyükbabam, seninle konuşmak istiyor ama onlara her şeyi benim anlatacağımı söyledim. Beni bekliyorlar ve senin yalnız kalmanı istemiyorum."

"Sorun değil. Sen gidebilirsin."

Bu bir sorundu ama Eliot'ı telaşlandırmak istemedim. Aslında yanımda biri, özellikle Eliot olmadan nasıl olacağımı merak etmiyor değildim. Tekrar intihara kalkışmayacaktım sadece yalnızken korkup korkmadığımı öğrenmek istiyordum.

"Seninle ilgilenmesi için Jack Thurston'ı çağıracağım."

"Hayır Eliot. Bunu yapma."

"Başka birini mi istersin? Ya da seni onu yanına götüreyim. Spor yapmak ister misin?"

Kimsenin başımda dikilip dadılık yapmasını istemiyordum ama yoga yapmak, düşüncelerimi toplamam açısından iyi olabilirdi. Hâlâ daha hangi görüntünün gerçek olduğunu anlayamıyordum.

"Yoga olabilir aslında."

"Tamam, o zaman. Yarım saat sonra geliyorum ve seni hazırlanmış, kahvaltını yapmış bir şekilde görmek istiyorum."

Jack Thurston'ın yanına birlikte inmiştik. Gülümseyerek bize doğru geliyordu ve birbirine kenetlenmiş ellerimize bakıyordu.

"Jack, Eva'yı sana emanet ediyorum. Yoga yapmak istiyor. Ona yardımcı olursun."

Eliot'ın korumacı yanı hoşuma gidiyordu ama benim adıma konuşacak kadar durumu biraz abartmıştı.

"Bence kendimi ifade edebilirim Eliot."

Gözlerimi devirerek söylediğim cümleme Eliot, tebessüm etmişti. Jack Thurston, konuştuğunda ise sempatik yaşam koçu kimliğinden sıyrılmış tamamen ciddi bir çalışan konumuna geçmişti.

"Bayan Addison, isterseniz geçelim. Bu taraftan lütfen."

Jack Thurston'ın bu resmi cümlesi şaşırmama neden olmuştu. Daha önce efendim, hanımefendi demişti ama Bayan Addison'lığa terfi ettirdiğine göre her şeyden haberi olmalıydı.

"Jack, sana kaç kere söyledim. Bana Eva de lütfen."

Jack Thurston'ın kaşları havaya kalkmış, Eliot'a bakıyordu. Eliot, sanki yanında değilmişim de arkamdan dedikodumu yapıyormuş gibi kısık sesle konuştu.

"Kafası biraz karışık."

Eliot, bana deli muamelesi yaptıktan sonra yanağımdan öptü ve Jack Thurston'la baş başa bırakarak gitti.

Bir saatin sonunda daha yogamız bitmemişken Jack Thurston'ın cep telefonu çaldı ve cevap verdikten sonra bana uzattı. Yeni bir icada bakar gibi telefona bakıyordum. Çok uzun zamandır telefonla konuşmamıştım ve nasıl olduğunu adeta unutmuştum. Telefonun diğer ucunda Eliot vardı ve birkaç konuyu aydınlığa kavuşturmak için yanlarına gelip gelemeyeceğimi soruyordu.

"Sorun yok. Gelirim" dedim.

Beni almaya geleceğini söylediğinde ise kendi başıma dördüncü kata çıkabileceğimi ve büyükbabamın ofisinin yolunu hatırladığımı söyledim.

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Where stories live. Discover now