50

315 143 3
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

4 Şubat 2021

Kalbim ağrıyordu ve midem bulanıyordu. Ağlamak ve kusmak istiyordum. Hıçkırarak ve öğürerek kendimi yataktan yere bıraktım ve zemine kusmaya başladım. Kolumu bir şey çekiştiriyordu ve canım yanmıştı. Eliot "Eva" diyerek yanıma geldi.

Ağzıma sadece acı safra tadı geliyordu ve onun da tamamını çıkarmıştım. Kusmaya devam etmek istiyordum. Rahatlamak istiyordum ama kusamıyordum.

"Kendini zorlama hayatım."

Hâlâ ağlıyordum ve kolum kanıyordu. Eliot, kenardan peçete alıp koluma bastırdı. Neden kanadığını anlayamamıştım. Acıkmıştım, üşüyordum ve şehvet duyuyordum ama çektiğim acı hepsini gölgede bırakıyordu.

Yere pıt pıt damlayarak ses çıkaran bir şey vardı. Sese doğru baktım. Bir serumun boşa akan iğnesiydi. Âni hareketimle iğne damarımdan çıkmıştı ve kolumu kanatmıştım. İyi de bana neden serum takmışlardı?

"Ne oldu?"

"Eva, üç gündür uyuyorsun ve ben çok endişelendim."

Başımı çevirip Eliot'a baktım. Perişan haldeydi. Saçları karışmıştı. Sakalı çıkmıştı ve gözleri kızarıktı. Her şeyden de önemlisi yaşıyordu. Boynuna sarılıp hıçkırmaya başladım. Kanlar içinde ayaklarımın dibinde yatan görüntüsü gözlerimin önüne geldi. Kalbimin derinliklerinden gelen bir hıçkırığın dışarıya çıkmasına engel olamadım.

"Şşşt, geçti hayatım. Yanındayım. Gerçekliktesin. Hiçbir şey yaşanmadı."

Sakinleşmekte zorlanıyordum. Kendimi toparlayıp "Eliot" dedim.

"Elijah'ı görmeye gidebilir miyiz?"

Benim minik bebeğim, kollarımın arasında cansız bir şekilde duruyordu. Ağlamıyordu, kımıldamıyordu. Onu canlı görmeye ihtiyacım vardı.

"Elijah burada hayatım. Hemen getiriyorum."

Eliot, hızlıca odadan çıktı ve ben de ayaklandım. Başım dönüyordu. Rüyada olup olmadığımdan emin değildim. Telefonun tarihine baktım. Gerçekten üç gün geçmişti.

Kucağında Elijah'la Eliot geri dönmüştü. Daha küçüktü. İki aylık bile değildi. Evet, her şey gerçek olmalıydı. Öldüğünü gördüğümde desteksiz oturabiliyordu. Demek ki altı aylıktan büyüktü.

"Merhaba oğlum" diyerek kucağıma aldım. "Eliot, onun malikânede ne işi var?"

"Meclisten özel izin aldım hayatım. Senin yaşadıklarını anlattım ve uyanınca Elijah'ı görmek isteyeceğini söyledim. Kabul ettiler. Babam bile oy verdi. İnanabiliyor musun?"

Elimden geldiğince gülümsedim. Aslında artık ağlamıyordum ama gözyaşlarım kendiliğinden akıyordu.

"Benjamin ne yapıyor?"

"O biraz huysuz. Geceleri senin yanında uyudu ama seni uyandıramadıkça çıldırdı."

"Onu da görmek istiyorum."

"O zaman Elijah'ı götürmem gerekiyor Eva."

Bu nasıl bir seçimdi böyle? Evlatlarım arasında en çok hangisini özlediğimi mi belirlemeliydim? Aynı anda ikisini sevemez miydim? Hazır izin alınmışken Elijah'la olabildiğince çok vakit geçirmeliyim diye düşündüm.

"Şimdilik Elijah kalsın. Ben Benjamin'in yanına uğrarım. Sen bana neler olduğunu anlat" dedim.

Kucağımda Elijah uyurken Eliot, tüm olanları anlattı. Aslında çoğunu görmüştüm zaten. Gaven'ın infazını, Robert Amca'nın meclise girmesini. Tek bilmediğim şey Victoria'nın kafeste olduğuydu.

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Where stories live. Discover now