29

302 142 0
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

28 Eylül 2018

Uçakta Eliot'tan ayrı oturdum. Zaten yolculuğun neredeyse tamamında da uyudum. Stone'un karayolu ile dönmesine izin vermemiştim. Uçakta benim yanımdaydı. Eliot'a değil de Stone'a mı güveniyordum yani? Aslında bunlar saçmalıktı ama bir türlü içinde bulunduğum durumu aşamıyordum. Hastaneden ayrıldığımızdan beri neredeyse hiç konuşmamıştık. Birbirimize hiç dokunmamıştık. Aramızda olan mesafeden dolayı balayından dönen bir çifte benzemiyorduk.

Uçağın ani bir kalkış için hazır olması beklediğimizden uzun sürmüştü ve malikâneye varmamız neredeyse ikindi vaktine yakındı. Malikâne girişinde bizi büyükbabam ve Robert Amca karşıladı. İkimize de sarılıp, öptüler. Hemen odama gitmek ve kafamı toparlamak istiyordum ama büyükbabam tarafından engellendim. Sağlık katında muayene olmamı istiyorlardı. Benim sözüme güvenmiyorlardı. İtiraz etmedim ve hepimiz muayenehaneye doluştuk.

Herkesin gözü belirgin olan karnımdaydı. Bu durumdan rahatsız olmuştum ve gözlerimi Eliot'tan kaçırsam da onun da rahatsız olduğunu anlayabiliyordum. Söz konusu vârisleri olunca bizim tedirginliğimiz kimsenin umurunda değildi.

Doktorun muayenesinden sonra bebeğimin cinsiyetinin erkek olduğu tescillendi. Herkes derin bir nefes aldı ve ben odama çıktım. Eliot, arkamdan gelmedi. Beni rahat bırakması gerektiğini biliyordu. Beni rahat bırakmasını istiyordum.

Odama girdiğimde masanın üzerinde bir sürü hediye vardı. Hepsi kadife kutular içerisinde inciler, pırlantalar, yakutlar, birer servet değerinde ziynet eşyaları yan yana dizilmişlerdi. Kenarlarına iliştirilmiş küçük notlardan düğündeki misafirlerimizden gelen hediyeler olduğunu anladım. Gözümde hiçbirinin değeri yoktu. Tek düşünebildiğim şey, kurban edilip edilmeyeceğimdi. Ve Eliot'a güvenmek istiyordum. Uzunca bir süre ne yapmam gerektiğini düşündüm ve telefonumu elime alarak Robert Amca'yı arayıp yanıma çağırdım. Elinde bir kitapla odama geldi.

"Tebrik ederim Robert Amca. Evlilik nasıl gidiyor?"

Robert Amca, son gördüğümden bu yana adeta gençleşmişti. Aslında mutlu görünüyordu ama bir yandan da sıkıntılıydı.

"Teşekkürler Eva. Aslında iyi gidiyor ama kızımın beni babası olarak kabul etmesinde problem yaşıyoruz. Pedagog eşliğinde daha geçen hafta söyleyebildik ve kabul etmek istemedi. Ve ben ne yapacağımı bilmiyorum."

Robert Amca benden de dertliydi. Aslında ikimizin sorunu ortaktı. Normal bir aile olabilmek. "Zamanla çözeceğinize inanıyorum. İyi bir baba olacaksın merak etme" dedim ve elini sıktım.

"Eva, Eliot senin için endişeleniyor. Sorun nedir? Seni hiç iyi görmedim."

Aslında onu geçiştirebilirdim ama bunu yapmadım. İçimden geçen her şeyi bir terapiste anlatır gibi anlatmaya başladım.

"Ben çok büyük travmalar yaşadım Robert Amca ve hâlâ atlatabilmiş değilim. Eliot, Göbekli Tepe'de doğum yapmam gerektiğini söyledi ve o zamandan beri iyi değilim. Ben, ben sadece güvenmek istiyorum."

Ağlamak üzereydim. Robert Amca, elindeki kitaptan işaretli bir bölüm açtı ve önüme koydu. Ana Vâris başlıklı bir makale vardı. Hızlı hızlı okumaya başladım. O kadar çok övgü dolu cümle vardı ki asıl konuya bir türlü gelemiyordum. Aradığım pasajı sonlara doğru buldum.

Ana Vâris kadar değerli bir hediye asla kurban edilmez ve incitilmez. Ayine uygun bir şekilde bebeğini doğurduktan sonra vârisiyle yaşar ve eğitiminden sorumlu olur. İsterse emzirebilir. Bu Ana Vâris'in ve Yüce Meclis'in isteğine bağlıdır.

"Burada yazanlar doğru mu?"

"Evet Eva. Kelimesi kelimesine hepsi doğru. Endişelenmene, Eliot'tan şüphe duymana gerek yok. Üstelik seni taparcasına çok seviyor. Bunun olmasına asla müsaade etmez."

"Ben" dedim ve durdum. "Biliyorum" dedim. Eliot'a haksızlık mı etmiştim? Ama onu çok seviyorum. Bunu biliyordu değil mi? Onsuz yaşayamayacağımı biliyor olmalıydı. O yanımdayken havadaki oksijen tükeniyordu. Hayata tutunmam için onun baba suni teneffüs yapması gerekiyordu. Kendi hayatını benimle paylaşması. 

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin