30

311 140 1
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

28 Eylül 2018

Eliot'tan şüphe duyduğum için çok utanıyordum ve o, odaya gelmeden erken olmasına rağmen yatağa girdim ve sırtımı kapıya dönerek yattım. Pijamalarımı giymiştim ama altında bir ima yoktu. Ona ne diyeceğimi bilmiyordum. Nasıl davranmam gerektiğini bilmiyordum. Sadece pişmanlık ve utanç vardı.

Oturma alanının kapısı açıldığında sanki uyumadığımı anlayacakmış gibi gözlerimi sıkı sıkı yumdum. Odada sakin adımlarla yürüyordu. Yatak odasına geldiğinde bir süre durdu. Uzunca bir süre. Acaba ne yapıyordu? Hiç kımıldamıyordu. Neredeyse nefes bile almıyordu. Sanırım benim ona dönük olan sırtımı izliyordu.

Neden yüzleşmekten korkuyordum ki? Şimdiye kadar sorunları olmasına rağmen bir şey yokmuş gibi davranan insanlardan nefret etmemiş miydim? O zaman neden kendi problemimden kaçıyordum?

Gardırobu açtı. İçinden bir şey aldı ve kapattı. Soyunduğunu ve altına eşofmanını giydiğini anladım. O da yatmaya hazırlanıyordu. Bir gecemiz daha aramızda bir engel varmış gibi geçecekti. Eliot, tüm ışıkları söndürdü ve yanıma uzandı. Bana dokunmuyordu. Sarılmıyordu. Tavanı izlediğinden emindim.

Sadece özür dilemem gerekiyordu. Bir adım atmam ve kendimi affettirmem lazımdı ama o adımı atamıyordum. O sırada oğlumuz beni tekmeledi. Gözlerim dolmuştu. Bu anıyı Eliot da yaşamalıydı. Kendi etrafımda çeyrek tur döndüm ve sırt üstü yattım. Eliot'ın elini tuttum ve Benjamin'in beni tekmelediği kasıklarımın sol üst kısmına koydum.

Karanlıkta Eliot'ın yüzünü seçemiyordum ama hayretler içerisinde olduğuna emindim. Yatakta hafif doğruldu ve diğer elini de karnımın üzerine koydu. Benjamin içimde tekmeler atıyordu. Babasının yakınında olduğunu hissetmişti sanırım. Eliot, eğildi ve karnımı öptü.

"Özür dilerim hayatım. Ben sadece yaşadıklarımı atlatmakta sorun yaşıyorum" dedim.

"Ahh Eva."

Beni öptü. Sarıldı ve bir daha öptü. Bir daha.

"Sanki aramıza uçurumlar girmiş gibiydi. Sana asla zarar vermem. Senin için ölürüm Eva. Anlıyor musun?"

Gülümsedim. "Benim için ölmene gerek yok" dedim. "Lütfen artık ölümden bahsetmeyelim."

"Konuşmak ister misin peki?"

"Hayır. Konunun kapanması ve bizim iyi olmamız yeterli."

"Profesyonel destek almak ister misin?"

Aslında fena fikir değildi ve ikimizin de ihtiyacı vardı. İlk sorunum, psikoloğa ne diyeceğimi bilemememdi. Daha yaşanmamış olayları gördüm ve bu, beni çok etkiledi diyemezdim. Beni kesinlikle akıl hastanesine yatırırdı. İkinci sorun ise zamanımın olmamasıydı. Eğitimime devam etmeliydim ve malikânenin hanımı olarak sorumluluklarımı üstlenmeliydim.

"Şu an değil. Sen yanımdaysan ben iyi olurum" dedim ve "Seni çok sevdiğimi bilmeni istiyorum" diye ekledim.

"Ben de seni çok seviyorum Eva."

Bileğindeki kayış boynumu çizince "Affedersin" dedi. Bu kayışı hiçbir zaman çıkarmamıştı. Ne düğünde ne banyoda ne de havuzda. Annesinden kalan tek hatıraydı. Acaba neler hissediyordu?

Birden "Anneni özlüyor musun?" dedim.

"İnanmıyorum. Kayışın hikâyesini sana anlattım mı? Kimseye anlatmam gibi geliyordu" dedi.

"Evet anlattın. Pek, iyi bir gününde değildin. Sanırım ağzından kaçırdın. Ben malikâneden gidince de bir eşya mı almıştın."

"Neyi?"

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Where stories live. Discover now