20

343 153 7
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

1 Temmuz 2018

Uykumu alamamış, dinlenememiş gibiydim ama yine de gözlerimi açtım. Kendimi dayak yemiş gibi hissediyordum. Eliot'tan ya da Victoria'dan fark etmez. Sanki beni parçalayıp bir kenara atmışlardı.

Tam karşımda komodinin üzerinde bir çerçeve duruyordu. İçinde Eliot'la benim, yeryüzündeki tek resmimiz vardı. Bana evlilik teklifi ettiği gün çekildiğimiz resim. Nereden gelmişti bu? Dün burada yoktu.

Normalde elime alıp uzun uzun incelerdim ama şimdi çerçeveyi ters bir şekilde kapatıp parıltılarıyla dikkatimi çeken yüzüğüme baktım. Sanki parmağımı sıkıyor gibiydi. Kendi etrafında bir tur çevirdim. Tam çıkaracaktım ki vazgeçtim. O anda beni izleyen Eliot'ı farkına vardım. Niye gelmişti bu yine? Benden ne istiyordu?

"Günaydın Eva."

"Ne istiyorsun?"

Yanımda mı yatmıştı yoksa? Yatağın sol tarafına baktım. Bozulmamıştı. Zaten bütün gece uyumamış gibi gözüküyordu. Elinde bir bardak tutuyordu ve içinde de sarı bir sıvı vardı. Bana doğru yaklaştı ve bardağı uzattı.

"Bu nedir?"

"Limonata. İçer misin lütfen?"

Sabah sabah limonata içmek istemiyordum. Ama Eliot'ın başımda dikilmesini de istemiyordum. Yatakta doğruldum ve bardağı elime alıp tek dikişte hepsini içtim. Çok ekşiydi ve midemi bulandırmıştı. Yatağa tekrar yattım. Zihnim karıncalanıyordu. Artık gidebilirdi. Neden gitmiyordu?

"Birazdan gelinlik provan var."

Beş gün sonra evleniyordum ve bir sürü iş beni bekliyordu. Yattığım yerde gözlerimi devirdim. Tüm bunlar saçmalıktı. Neden bir düğüne ihtiyaç duyuyorduk ki?

"Bugün bir şey yapmak istemiyorum."

Eliot'a baktım. Gözlerinde daha önce gördüğüm çaresizlik vardı. Yüreğim burkuldu. Ne yapacağını bilemez hâlde yumruklarını sıkıyordu. Başını önüne eğdi. Dönüp gidecek miydi? Aslında gitmesini istemiyordum. Ben ne yapıyordum böyle? Neden onu kendimden uzaklaştırıyordum? Ben onu sevmiyor muydum? Her şeyi onun için göze almamış mıydım?

"Odamdan çıkar mısın?"

Eliot, sinirli bir şekilde kapıları çarparak odamdan çıktı. Bu tavrına sinirlenmiştim ama kendime daha çok kızmıştım.

Geç sayılabilecek bir vakitte ayaklanmıştım ama kahvaltım hâlâ masada duruyordu. Gözüme çarpan tek şey, bir sürahi dolusu limonataydı. İçinde taze nane yaprakları yüzmekteydi ve sadece bir bardak limonata içip bunalımıma geri döndüm. Rahip Mathias'ı görmek istiyordum ama kendime engel oluyordum. Eliot'ı görmek istemiyordum ama görmem gerektiğini düşünüyordum. Bu düşünceler yüzünden çıldırmak üzereydim. Kara bulutlar toplanmış, yağmur çiselemeye başlamıştı. Organizasyon ekibi malzemelerini topluyordu. Pencereyi açtım ve temiz havayı içime çekmeye çalıştım. Bu kadar hava yeterli değildi. Daha çoğuna ihtiyacım vardı.

Koşarak odamdan çıktım. Merdivenleri tek bir solukta indim. Organizasyon ekibinin arasından geçip arka bahçede koşmaya başladım. Yağmur hızlanmıştı ve ihtiyacım olan tam olarak buydu.

Dalağım şişip, soluğum kesilince durdum. Çimenlerin üstüne diz çökerek oturdum. Namaz kılan birinin ka'de yapması gibi oturmuştum. Başımı gökyüzüne kaldırdım ve gözlerimi kapattım. Yağmur şiddetlenmiş birazdan Nuh'un Gemisi'ne ihtiyaç duyacakmışçasına yağmaya başlamıştı. Çok ıslanmıştım, üşüyordum ama kalkmak istemiyordum.

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Where stories live. Discover now