8

383 156 15
                                    

İngiltere, Addison Malikânesi

Beyaz Oda

20 Haziran 2018

Hiç konuşmadan odama geldik. Üstümde hâlâ intihar ederken giydiğim beyaz elbisem vardı. Gardıroptan bulduğum en kalın giysileri giyerken Eliot, beni izliyordu. Utanacak zamanım yoktu. Kafam çok karışıktı ve vücudumu ısıtmam lazımdı.

"Hâlâ üşüyor musun?"

Konuşmadım. Evet anlamında başımı salladım. Çok şaşkındım. Bana şimdi ne olacaktı? Bize?

Eliot, gelip yine bana sarıldı. Isıtmak mı istiyordu? Teselli etmek mi? Bir şey demedi. Ben de demedim. Başımı kaldırıp dudaklarına baktım ve derin bir yutkunma yaşadım. Bana ne oluyordu anlamıyordum. Eliot, elimden tuttu ve oturma alanındaki kanepeye kadar götürdü.

"Çok acı çektin mi?"

Kafamı kaldırıp Eliot'a baktım. Şaşırmıştım. Çünkü bu soru, bana sorulabilecek en doğru soruydu.

"Sana her şeyi anlatırsam gidip diğerlerine de anlatır mısın? Çünkü tekrar tekrar anlatıp aynı acıları yaşamak istemiyorum."

"Ahh Eva. Ne istersen yaparım."

"Önce sen, Ana Vâris'in ne olduğunu söyle ama."

"Ana Vâris tarikatımızın bir kehanetidir. İlk insanlardan bu yana kaybolmuş, körelmiş tinsel özelliklerimizi tekrar gün yüzüne çıkarmak için bazı etkinlikler yaparız. Buna ayahuasca çayını içmek de dâhil. Eğer bu özellikler bir dişide ortaya çıkarsa o, Ana Vâris olur ve hem tarikatın başına geçer hem de kurban edilmekten kurtulur. O, bize Tanrı'nın bir hediyesidir. Onun doğuracağı çocuk da önemlidir. Çemberi o çocuk tamamlayacak."

Söylediği her cümle birbirinden önemliydi ama ben doğuracak çocuk ifadesine takılmıştım.

"Doğuracağı çocuk derken aday olmak zorunda mıyım yani?"

Eliot güldü. Çok komik bir şey söylediğimi düşünmüyordum hâlbuki.

"Hayır Eva. Sen benim eşim olacaksın. Evleneceğiz." Durdu ve derin bir yutkunmadan sonra gözlerimin içine baktı. Tereddüt yaşıyor gibiydi.

"Tabii sen de istersen."

Eliot'la evlenmek. Bir aile olmak. Neredeyse normal insanlar gibi yaşamak ve yaşlanmak. Hayal ettiğim, arzuladığım tek şeydi. Bana bu, her zaman gerçekleşmesi imkânsız bir düş gibi gelmişti. Şimdi bu kadar çabuk olması gerçekliğinden şüpheye düşürmüştü beni.

"Bunlar gerçek mi?"

Eliot, gamzesi belli olacak şekilde güldü. "Beklediğim cevap bu değildi" dedi. "Seni çimdiklememi ister misin?"

"Hayır" dedim ve gülümsedim. Bu gülümsemenin altında bir rahatlama vardı. Bir umut. Eliot'la aile olma, Benjamin'e kavuşma ve hayata tutunma umudu. Yaşayabilir ve Eliot'ı sevmeye devam edebilirdim.

"Çok açım."

"Hemen bir şeyler hazırlatıyorum."

Eliot, cep telefonunu çıkarmış talimatlar yağdırırken duş alacağımı söyleyip banyoya geçtim. Sıcak suyla hem ısınmış hem de rahatlamıştım. Ama kafamı hâlâ toparlayamıyordum. Hangisinin gerçek olduğunu anlayamıyordum. Addisonlar'ın doğruyu söyleyip söylemediklerini bilmiyordum ve Eliot'ın da. Gerçekten evlenecek miydik acaba? Yoksa beni malikânede tutmak ve istedikleri vârisi elde etmek için yalan mı söylüyordu? Nasıl güvenecektim?

Banyoda çok uzun kalmamıştım ama Eliot, üç kez kapımı çalmıştı. Seslendiğimde ise "Bir şey yok" diyerek uzaklaşmıştı. Bornozuma sarılıp yatak odasına geçtiğimde düşünceli bir şekilde yatağımda oturduğunu gördüm. Beni gördüğünde rahatlamışçasına gülümsedi.

SUSKUN-Bir Göbekli Tepe Efsanesi 3Where stories live. Discover now